Kostantin'e dehalet ettiği halde, zahirde murailik yaparak; siyaset yapıyorum diye onun aleyhinde lâf atarlardı. Ecnebi düşman İngiliz ise, böylesi bir tinetsizliği ve nâmertliği ve öylesi alçak hıyaneti himaye edip teşçi' etmekteydi.

İstanbul'un o zamanki halini tasvir sadedinde, Üstâd Bediüzzaman başka bir eserinde şöyle demiştir: “Biçare İstanbul, mütebayin dâhiyane prensiplerin telkinat-ı muzırraneleriyle kabiliyet-i telkihiyesini kaybetmiştir. Zihni alüfte olmuştur.”(57)

Yani birbirine zıt ve çeşitli, acîb entrikalı siyasî prensiplerin çekişmeleri altında biçare İstanbul, aşılanma kabiliyetini yitirmiştir. Kimi dinliyeceğini, kimin arkasından gideceğini bilemez bir halde, şaşkın bir durumdadır.

Az üstte ki meselenin teferruatını tamamlayan bir izah da Bediüzzaman'dan şöyle bir sual ve cevab ile gelmiştir.. kaydetmeden geçemiyeceğiz:

“Sual: Anadolu'da pek çok zulüm ediliyor ve pek çok müslümanlar idam ediliyor.(58) Neden böyle oluyor?

Cevab: Evet, maatteessüf pek feci' şeyler oluyor. Fakat asıl sebep, mel'un dinsiz medeniyet, öyle zalimâne bir silâh şu harb-ı vahşiyaneye vermiştir ki; o silâhın karşısında dayanmak, onun naziriyle mukabele etmek lâzım gelir. şeşhane ile mitralyoza mukabele edilmez. İşte o silâh, o düsturdur ki; medeniyet harbin eline vermiştir.

Ben de kendi gözümle Grandük Nikolaviç’in namına iki emri gördüm, der:

“Askerimize bir köyden bir tüfek açılsa, çoluk-çocuğuyla imha edilecektir:”

İkinci emri de:

“Bir cemaatten bir adam cephe zararına bize hıyanet etse, çoluk çocuğuyla imha edilecektir.”

İşte böyle azlem bir düstur ile İ.G.Z (İngiliz) Anadolu'ya hücum ediyor:”(59)

Görüldüğü gibi, medenî maskesini takan gaddar ve vahşî olan mimsiz medeniyetin verdiği canavarca bir cesaret ile, o zaman İngilizin oyuncak bir kuklası olan Yunan askerleri Anadolu'nun Müslüman halkına hücum ettiği için; karşı tedbir olarak bizimkiler de öylesi zulüm ve gaddarlıklara rıza göstermişlerdir.

Yükleniyor...