Üstâd Bediüzzaman Hazretleri “Ben kendi gözümle, Grandok Nikolaviç'in iki emrini gördüm” dediği, herhalde 1293-1877 harbinde Rus Çarı’nın kardeşlerinden olan Grandok Mişel Nikolaviç’e ait değildir. Çünki o tarih, Bediüzzaman'ın doğum târihidir. Öyle ise l. Cihan Harbi'nde aynı isimde olan bir Rus kumandanının emri olsa gerektir.
ANGLiKAN KiLiSESiNiN SUALi
Yine menhus ve meş'um olan mütarekeden sonra, İstanbul'u işgal eden İngiliz ordusu, -Daha önceleri Hindistan'da uyguladıkları gibi- Hıristiyanlığı yaymak için, İslâm dininin kudsiyetini haleldar etmek desisesiyle, beraberinde getirdikleri veya bilâhare hususî olarak İstanbul’a gelen meşhur Anglikan Kilisesi'nin Başpapazı vasıtasıyla Meşihat-ı İslâmiye'den (şeyh-ül İslâmlık) dinî altı sual sorduruldu. Hem de yalnız altıyüz kelime ile cevab istendi. Bilâhare İngiliz papazının suallerine İzmirli İsmail Hakkı ve sonra Mısır’lı Abdülaziz Çaviş gibi zâtlar, birer kitap halinde uzunca cevablar yazmışlardı. Lâkin tam sualin sorulduğu günlerde şeyh-ül İslâmlık Bediüzzaman’a müracaat ederek bir cevab vermesini istemiş. Bediüzzaman Hazretleri de, “Ben onlara bir tükrük ile cevab veriyorum” demiş ve o zaman ve o günler de neşrettirdiği Rumuz ve Lemaat eserlerinde bu cevabını dercettirmiştir. Daha sonraları, Barla'da iken yazdığı Hücûmat-ı Sitte Risâlesi’nde de o cevabından bir münasebetle bahsetmiştir.
Evvela, Rumuz eserinde aynı günlerde dercedip neşrettiği cevabını okuyoruz:
YüKSEKTEN BAKMAK İSTEYEN
DESSAS BİR PAPAZA CEVAB
Bir adam seni çamura düşürmüş, öldürüyor. Ayağını senin boğazına basmış olduğu halde, istifham-ı istihfaf ile sual ediyor ki: Mezhebin nasıldır?
Buna cevab-ı müskit; küsmekle sükût edip, yüzüne tükürmektir: Tükürün o lâinin o hayasız yüzüne'...
Ona değil, hakikat namına cevab şudur:
1- S: Din-i Muhammed nedir?
C: Kur’ândır...
2- S: Fikir ve hayata ne verdi?
C: Tevhid ve istikamet...
ANGLiKAN KiLiSESiNiN SUALi
Yine menhus ve meş'um olan mütarekeden sonra, İstanbul'u işgal eden İngiliz ordusu, -Daha önceleri Hindistan'da uyguladıkları gibi- Hıristiyanlığı yaymak için, İslâm dininin kudsiyetini haleldar etmek desisesiyle, beraberinde getirdikleri veya bilâhare hususî olarak İstanbul’a gelen meşhur Anglikan Kilisesi'nin Başpapazı vasıtasıyla Meşihat-ı İslâmiye'den (şeyh-ül İslâmlık) dinî altı sual sorduruldu. Hem de yalnız altıyüz kelime ile cevab istendi. Bilâhare İngiliz papazının suallerine İzmirli İsmail Hakkı ve sonra Mısır’lı Abdülaziz Çaviş gibi zâtlar, birer kitap halinde uzunca cevablar yazmışlardı. Lâkin tam sualin sorulduğu günlerde şeyh-ül İslâmlık Bediüzzaman’a müracaat ederek bir cevab vermesini istemiş. Bediüzzaman Hazretleri de, “Ben onlara bir tükrük ile cevab veriyorum” demiş ve o zaman ve o günler de neşrettirdiği Rumuz ve Lemaat eserlerinde bu cevabını dercettirmiştir. Daha sonraları, Barla'da iken yazdığı Hücûmat-ı Sitte Risâlesi’nde de o cevabından bir münasebetle bahsetmiştir.
Evvela, Rumuz eserinde aynı günlerde dercedip neşrettiği cevabını okuyoruz:
YüKSEKTEN BAKMAK İSTEYEN
DESSAS BİR PAPAZA CEVAB
Bir adam seni çamura düşürmüş, öldürüyor. Ayağını senin boğazına basmış olduğu halde, istifham-ı istihfaf ile sual ediyor ki: Mezhebin nasıldır?
Buna cevab-ı müskit; küsmekle sükût edip, yüzüne tükürmektir: Tükürün o lâinin o hayasız yüzüne'...
Ona değil, hakikat namına cevab şudur:
1- S: Din-i Muhammed nedir?
C: Kur’ândır...
2- S: Fikir ve hayata ne verdi?
C: Tevhid ve istikamet...
Yükleniyor...