İngilizlerin MAHiYETi
Yine aynı günlerde, İngilizin sırıtan yüzüne aldanan bazı safdil müslümanların şöyle bir sorusu vaki' olmuştu:
“Sual: Neden bu kadar “İ.’den (İngilizden) nefret ediyorsun? Müsalâhasını da istemiyorsun?
Cevab: Sebep bir değil, bindir... Bana en ziyade şedit görünen, ma'nen ahlâkımızda vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secaya-i seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur, izzet-i İslâmiye, nâmus-u millînin yarası pek derindir.
Edirne camiinde bir İslam hocasının lisaniyle Venizelos(54) gibi şeytan bir zalime dua ettirildi. Merkez-i Hilâfette Müslümanlar lisaniyle hizb-üş şeytan olan İngiliz ve Yunan askerlerini halâskâr, tathirci ilân ve karşısındaki güruh-u mücahidini canî, zalim söylettirdi.
Acaba bir valide, o dereceye getirilse ki; çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmıyarak, parça parça etse, hiç mümkün müdür ki, onda hissiyat-ı âliye ve ahlak-ı sâmiye intifa etmesin!”(55)
Bu cevabdan sonra, Bediüzzaman'a başka bir ma'na ve istifhamda şöyle ikinci bir sual sorulmuş:
“Neden İngiliz siyaseti galip çıkar?”
Bediüzzaman cevaben: “Onun siyasetinin hassa-i mümeyyizesi (Seçkin vasfı) fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâb etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfiliktir” şeklinde izah etmiş ve bu hükmünün ispatlı delili olarak da şöyle demiştir:
“Bir adam kocaman bir binayı bir günde harap eder. Bir taburu ihtilâle verir. şu alçak siyasettir ki; Kostantin’i zahiren tel'in ettiği halde, gizlice dahalet ediyor. Fenalık ve ahlâk-ı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himaye ederek teşçi' eder. şimdiki İstanbul hali buna şahittir.”(56)
İşte Bediüzzaman'ın bu ifadesinden anlaşılmaktadır ki: O sıra -özellikle İstanbul'da- dönen siyaset çarkının tablosu; kimisi İttihad ve Terakkî hükûmetinin mağlubiyetle neticelenen icraatına muhalefet namı altında intikamkâr hislerle hareket halinde ve kim gelirse gelsin, ister düşman olan İngiliz ve Yunan da gelsin, yeter ki bunlar perişan olsun.. Velev ki memleket ve millet yok olsa da... Kimisi de, gizliden gizliye o zamanki Yunan kıralı olan
Yine aynı günlerde, İngilizin sırıtan yüzüne aldanan bazı safdil müslümanların şöyle bir sorusu vaki' olmuştu:
“Sual: Neden bu kadar “İ.’den (İngilizden) nefret ediyorsun? Müsalâhasını da istemiyorsun?
Cevab: Sebep bir değil, bindir... Bana en ziyade şedit görünen, ma'nen ahlâkımızda vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secaya-i seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur, izzet-i İslâmiye, nâmus-u millînin yarası pek derindir.
Edirne camiinde bir İslam hocasının lisaniyle Venizelos(54) gibi şeytan bir zalime dua ettirildi. Merkez-i Hilâfette Müslümanlar lisaniyle hizb-üş şeytan olan İngiliz ve Yunan askerlerini halâskâr, tathirci ilân ve karşısındaki güruh-u mücahidini canî, zalim söylettirdi.
Acaba bir valide, o dereceye getirilse ki; çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmıyarak, parça parça etse, hiç mümkün müdür ki, onda hissiyat-ı âliye ve ahlak-ı sâmiye intifa etmesin!”(55)
Bu cevabdan sonra, Bediüzzaman'a başka bir ma'na ve istifhamda şöyle ikinci bir sual sorulmuş:
“Neden İngiliz siyaseti galip çıkar?”
Bediüzzaman cevaben: “Onun siyasetinin hassa-i mümeyyizesi (Seçkin vasfı) fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâb etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfiliktir” şeklinde izah etmiş ve bu hükmünün ispatlı delili olarak da şöyle demiştir:
“Bir adam kocaman bir binayı bir günde harap eder. Bir taburu ihtilâle verir. şu alçak siyasettir ki; Kostantin’i zahiren tel'in ettiği halde, gizlice dahalet ediyor. Fenalık ve ahlâk-ı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himaye ederek teşçi' eder. şimdiki İstanbul hali buna şahittir.”(56)
İşte Bediüzzaman'ın bu ifadesinden anlaşılmaktadır ki: O sıra -özellikle İstanbul'da- dönen siyaset çarkının tablosu; kimisi İttihad ve Terakkî hükûmetinin mağlubiyetle neticelenen icraatına muhalefet namı altında intikamkâr hislerle hareket halinde ve kim gelirse gelsin, ister düşman olan İngiliz ve Yunan da gelsin, yeter ki bunlar perişan olsun.. Velev ki memleket ve millet yok olsa da... Kimisi de, gizliden gizliye o zamanki Yunan kıralı olan
Yükleniyor...