İşte Müslümanlara her zaman rehber olacak Üstâd'ın yukarıdaki cevabını bugünkü Türkçe ile şöyle ifade edebiliriz:

“Bizdeki particilik, hizibçilikte ise; fikir ve düşünce hatlarının yekdiğerine doğru kıvrılıp, eğilerek, en az müşterek bir noktada kavuşmak, buluşmak üzere uzaması yerine; tam tersine inhiraflı, zıd gittikleri için değil, vatanın müşterek menfaatları noktasında kavuşmak, belki küre-i arzda dahi böylesi insanlar için, yani bizdeki partizan muhteris insanlar için kavuşma noktası bulunmamaktadır. Adeta varlıkla-yokluğun zıt oluşu gibi, birinin vücudu, ötekisinin yokluğunu ister” diyerek şöyle devam ediyor:

“İnad, ba'zen fırka mutaasıblarına dalâl ve batılı iltizam ettirir. şeytan birisine yardım etse; “melek!..” der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse; “Libasını değiştirmiş” der, lânet eder. Su-i zan ve hüsn-ü zan ile, dürbünün iki tarafı gibi, “leh, aleyh”, vâhî emareyi burhan, burhanı vâhî emare görür. İşte bu zulümdür, sırrını gösterir...”

Bu paragrafın da açık Türkçe ile ifadesi şöyle olabilir: “Aşırı partici müteassıpları inad yüzünden bazen sapıklık ve batılı kendilerine meslek edinirler. Öyle olunca da, artık hakkı, adaleti, gerçeği tartıp anlayacak bir kıstasları kalmaz. Her şeyi müfritane particilik ölçüleri içerisinde değerlendirirler. şeytan gelse kendisine yardım etse, “melektir” der rahmet okutur. Amma karşısındakine melek dahi gelse, inad ve particilik yüzünden, “şeytandır, fakat elbise değişmiştir” der, lânet eder. Bu durumda sû-i zan ve hüsn ü zan ölçüleri tersine döner, belki de kaybolur. Kendi şeytanına hüsn-ü zan dürbünüyle, ötekisinin meleğine sû-i zan merceğiyle bakar, baktırır. Dürbünün doğru yüzü, ters yüzü gibi, karşısındaki en ma'sum ve temiz insanlara bakarken, dürbünün ters tarafıyla bakarcasına, lehinde olanı aleyhe yorumlar. Fakat kendi yandaşlarına ise, aleyhinde olanı lehine ta'bir eder. Daima karşısındakilerde kusur arar. Vâhî, boş, delilsiz bir emareyi kocaman burhanmış gibi ona yapışarak rakibini yerin dibine batırır. Amma kendi taraftarlarında ise, burhanlı, delilli kocaman kusur ve hataları, ufacık görür, hiçe sayar.. Veyahut da hiç görmez. İşte bu zulümdür. Ayetteki acîb sırrı gösterir. Yani üstteki ayet-i kerime, ma'nay-i işarisiyle, insanın fıtratında hadsiz bir zulme meyli olduğunu bildirir.

Hazret-i Üstâd bu mevzu'un neticesini şöyle bağlamıştır:

“Zira insan, hayvanın aksine olarak kuvva ve meyilleri fıtraten tahdid edilmemiş, meyl-i zulüm hadsizdir. Lasiyyema ene'nin eşkal-i habisesi olan hodgâmlık, hodfikirlik, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekber-ül-kebairi îcâd eder ki; daha beşer ona isim bulmamış. Cehennemin vücuduna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir.

Yükleniyor...