kırıp, te'sirsiz hale getiren ve kendini tehlikeye atıp “Hutuvat-ı Sitte” eseriyle İngilizlerin başında bomba gibi patlıyan millî ve vatanî hizmetleri ifa ettiği gibi... Halbuki, Bediüzzaman Hazretleri o günki siyasetçilerin, bilerek veya bilmiyerek ta'kib ettikleri yolun; memleket menfaatine değil, zararına ve Avrupa lehine işliyen bir siyaset çarkı olduğunu ortaya koymak şeklinde gerçek olan bir beyanıdır.

Bediüzzaman Hazretleri dünyevîlerin meclisinde siyasi mes'elelerle ilgili sorulan suallerin izahına devamla diyor ki:

“...Madem ki menba' Avrupa'dadır, gelen, cereyan ya menfi veya müsbettir. Menfiye kapılan, “Harf” gibi, yahut ta'rif edilir. Demek bütün hareketi bizzat hariç hesabına geçer. Çünki iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti fayda vermez. Bâhusus menfî iki cihet-i zaafla, hariç cereyanın kuvvetine bir âlet-i lâya'kıl olur ilh...” (40/1)

Bu parağrafta; dışardan gelen cereyanın menfi olması halinde, ona kapılanların en halisane niyyet sahibi de olsalar, en sadık hizmetler de ifa etseler, emekleri boşunadır. Çünkü öylesi bir durumda, memleket menfaati söz konusu olamaz, bütün hareketler hâricin menfaati hesabına geçer. Öyle olunca da; böylesi bir siyasete karşı hareketsiz kalmak en uygunudur demektedir.

Amma şayet hariçten gelen cereyan dalgaları, millet ve memleketin menfaatine ve hayrına olan müsbet bir şey ise, o zaman memleketin menfaatlerine uygun bir şekil alır ve alması lâzımdır. İşte o zaman kıpırdama ve hareketler, kendi milleti ve memleketi hesabına olur. Aynı zamanda o hareket, evvelâ ve bizzat kendi hayrınadır. Ancak dolayısıyla hâricin menfaatı da söz konusu olabilir. O durumda mezhebin lâzımı her zaman mezheb olmadığından, yani öyle bir cereyanın planlanan gayeleri tamamiyle tahakkuk etmediğinden ve ekseriyetle menfaati tamamen hârice ait olmayacağından, öylesi siyasî bir hareketin sâlikleri belki muahazeye tabi' tutulmayabilirler.

Üstâd'ın esere geçen şekliyle, bu mevzudaki ibaresi aynen şöyledir:

“...Diğer müsbet cereyan ise ki, dâhilden muvafık şeklini giyer.

“İsim” gibi hareketi kendinedir, tebaî haricedir. Lâzım-ı mezheb, mezheb olmadığından, belki muahaz değil. Bahusus iki cihetle kuvveti, hâriç cereyanın müsbet ve zaafına inzimam etse, harici kendine bir alet-i lâyeş'ur edebilir.”

Yükleniyor...