Eğer Allah'ı buldunsa Bütün eşya senindir gör.
Eğer malik-i mülke memlüksen Onun mülkü senindir gör.
Eğer hodbin ve kendi nefsine malik isen Bila-addin belâdır gör.
Bila-haddin azaptır tad Bilâ-gayet ağırdır gör.
Eğer hakiki abd-i hudabin isen Hudutsuz bir sefadır gör.
Hesabsız bir sevab var tad Nihayetsiz saadet gör.”
Yine Yuşa’ tepesinde iken, Gavs-ı A’zam şeyh Abdülkadir-i Geylanî’nin münacaat-ı esmaiyesine bir nazire şeklinde kaleme aldığı Arabî bir kasidesi bu levhalar gibi fıtrî olarak hutur etmiş ve kaydedilmiştir. Onyedinci Söz'ün parçaları arasındadır.
Ayrıca, üstteki iki hakikat levhaları adlı şiirleri, o sıra Arapça te’lif etmekte olduğu “Zehre'nin Zeyli” adlı eserinde şöyle kaydetmiştir:
“İ'lem ey kardeş bil ki; benim kalbim bazen Arapça olan eninleri arasında, Türkçe konuşan muhitin tehviciyle, Türkçe olarak ağlıyor. Ben de o ağlamalarımı aynen yazıyorum. İşte:
“İstemem zail olanı istemem. Fanîyim fanî olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem.
İsterim, fakat bir yar-ı bakî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç-i der hiçem, fakat bu mevcudatı birden isterim.”(34)
Dedikten sonra levhaların tasvirine, başka bir tarz-ı ifade ile geçilmektedir.
Yine Yuşa' tepesinde inzivada iken, Cevşen-ül Kebîr nâmındaki münacat-ı Peygamberî’yi, o zamandan başlayarak kendisine vird ittihaz ettiğini, aynı zamanda esma-i sitte ismiyle meşhur Ferd’ün, Hay’yün, Kayyum’un, Hakem’ün, Adl’ün, Kuddüs’ün ism-i a’zamların okunmasına da başladığını yazmaktadır(35) ve hakeza...
Yuşa' tepesine Bediüzzaman Hazretleri’nin o sıra çıkması demek, Yeni Said'in şahsiyyet ve mânâsının tamamıyla zuhûr tarihi demektir. Dolayısıyla 1922 tarihinin başı, Yeni Said'in sadrına geçişi demektir, denilse yanlış olmaz. Çünki o tarih, artık dünyevî sohbetleri, siyaseti, gazeteleri sigarayla beraber bıraktığı tarihtir.
Bu ma'nayı te'kid bakımından, 1931'de(36) Barla'da kaleme aldığı Onaltıncı mektupta şöyle diyor:
Eğer malik-i mülke memlüksen Onun mülkü senindir gör.
Eğer hodbin ve kendi nefsine malik isen Bila-addin belâdır gör.
Bila-haddin azaptır tad Bilâ-gayet ağırdır gör.
Eğer hakiki abd-i hudabin isen Hudutsuz bir sefadır gör.
Hesabsız bir sevab var tad Nihayetsiz saadet gör.”
Yine Yuşa’ tepesinde iken, Gavs-ı A’zam şeyh Abdülkadir-i Geylanî’nin münacaat-ı esmaiyesine bir nazire şeklinde kaleme aldığı Arabî bir kasidesi bu levhalar gibi fıtrî olarak hutur etmiş ve kaydedilmiştir. Onyedinci Söz'ün parçaları arasındadır.
Ayrıca, üstteki iki hakikat levhaları adlı şiirleri, o sıra Arapça te’lif etmekte olduğu “Zehre'nin Zeyli” adlı eserinde şöyle kaydetmiştir:
“İ'lem ey kardeş bil ki; benim kalbim bazen Arapça olan eninleri arasında, Türkçe konuşan muhitin tehviciyle, Türkçe olarak ağlıyor. Ben de o ağlamalarımı aynen yazıyorum. İşte:
“İstemem zail olanı istemem. Fanîyim fanî olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem.
İsterim, fakat bir yar-ı bakî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç-i der hiçem, fakat bu mevcudatı birden isterim.”(34)
Dedikten sonra levhaların tasvirine, başka bir tarz-ı ifade ile geçilmektedir.
Yine Yuşa' tepesinde inzivada iken, Cevşen-ül Kebîr nâmındaki münacat-ı Peygamberî’yi, o zamandan başlayarak kendisine vird ittihaz ettiğini, aynı zamanda esma-i sitte ismiyle meşhur Ferd’ün, Hay’yün, Kayyum’un, Hakem’ün, Adl’ün, Kuddüs’ün ism-i a’zamların okunmasına da başladığını yazmaktadır(35) ve hakeza...
Yuşa' tepesine Bediüzzaman Hazretleri’nin o sıra çıkması demek, Yeni Said'in şahsiyyet ve mânâsının tamamıyla zuhûr tarihi demektir. Dolayısıyla 1922 tarihinin başı, Yeni Said'in sadrına geçişi demektir, denilse yanlış olmaz. Çünki o tarih, artık dünyevî sohbetleri, siyaseti, gazeteleri sigarayla beraber bıraktığı tarihtir.
Bu ma'nayı te'kid bakımından, 1931'de(36) Barla'da kaleme aldığı Onaltıncı mektupta şöyle diyor:
Yükleniyor...