Eski Said'in en son te’lifi ve 1921 senesi Ekim ayında neşrettiği manzum Lemaat eserinde bu mevzu'da şunları kaydetmişti: (Bazı kısımlarını alıyoruz)

“Bir zâtı gördüm ki yeis ile mübtelâ, bedbinlikle hasta idi. Dedi: Ulemâ azaldı, kemiyet keyfiyeti, korkarız dinimiz sönecek de bir zaman.

Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, imân-ı İslâmî de sönemez. Öyle de zeminin yüzüne çakılmış mismarlar hükmünde her an, olan İslâmî şeair, dinî minarat, İlahî maabid, şer'î maalim itfa olmazsa, İslâmiyet parlayacak an-bean.

Madem içtimaî hayat İslâm'da başlamıştır, her birinin imânı kendine mahsus olan delile münhasıran değil, müstenid vicdan.

Belki cemaatın kalbinde gayr-ı mahdut esbâba dahi eder istinad. Hatta cay-i dikkattir, bir mezheb-i zaifi mürûr ettikçe zaman.

İptali müşkil olur... nerede kaldı ki; İslâm, vahy ile fıtrat gibi iki metin esasa hem istinad etmiştir, hem bu kadar a'sarda nâfizane hükümran.

Râsih esaslariyle, bâhir eserleriyle kürenin yarısıyla iltiham peyda etmiş, bir ruh-ı fıtrî olmuş, nasıl küsüfa gider, küsuftan çıkmış el-an”(3)

Evet, Bediüzzaman Hazretleri’nin 1918 senesinden sonra yazdığı eserler, ekseriyet-i mutlakasiyle kalbî sünühât ve ilham mahsûlü idi. Zihnen, ilmen düşünüp de eser yazmak istemiyordu artık... Ve “Herkes insanlarla meşgul, ben insanlardan usandım. Misalilerle mûbahese daha hoşuma gidiyor: Çünki munsiftirler”(4) diyordu.

Bu i'tibarla, Bediüzzaman'ın esaret dönüşü olan şu üçüncü defa İstanbul’a gelişi ki, 1918’in 8 Temmuz'undan, ta Ankara'dan ayrılıp Van'a gidişi olan takriben 25 Nisan 1923 yılı arası, beş seneye yakın bir zamanı içine alan hayatının yarı kısmı, bir yönüyle mücadele, mücahede ve pervasızca hakkı söylemede Eski Said'e.. tamamen âhiret ehli tarzıyla, masivayı bırakıp Allah'a yönelmesinde, ubudiyet ve tefekkürlerinde ise, Yeni Said'e benzemektedir.

Gerçekten Bediüzzaman Hazretleri’nin bu beş senelik hayat faslı, onun iç âleminde, manevî ve ruhanî çok büyük hakikatlerin inkişaf ettiği bir devredir. Kendileri de bu dönem hayatından çok ehemmiyetle bahsetmekte ve bilâhare yazdığı risalelerinde, bunda inkişaf eden halleri tasvir etmektedir. Hayatının çocukluk devresinden o ana kadar geçirmiş olduğu: 1897, 1899, 1909 ve 1917 tarihlerinde kalbî, ruhî ve ilmî terakkiyat merhalelerinin en büyüğü ve en rüsûhlusu ve en küllî ve daimîsi, hayatının bu faslında gerçekleşmiştir. Bundan dolayı, risaleleri, bilhassa o zaman te’lif ettiği Lemaat,


Yükleniyor...