BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’nin NESEB ve SÜLÂLESİ

Bu konuda araştırma yapan Necmeddin Şahiner’in tesbitine göre(14) Üstâd’ın sülalesi şöyledir:

“Babası Mirza, Onun babası Ali, onun babası Hızır, onun babası Mirza Halid, onun da babası Mirza Reşan’dır... (15) -Şahiner’in “Nûrs Yolu” Kitabında ise: “tarihin bir gününde Cezire beylerinden bir zât, şehrin âlimlerinden iki büyük âlimi, Bitlis tarafına, Nûrs köyüne, halka ilim öğretmeleri için gönderdi. Bu köye gelen iki kardeş, cami’ ve medreseler yaptırarak, halkı irşad ve tenvire koyuldular. Çevre köylerin gençleri ve çocukları bu medreselere koşmaya başladı. Zamanla çıplak dağlar yeşillendi. Dicle’nin kolları gittikleri yerlere ilimle birlikte hayat da götürdüler.

Bu iki kardeşin neslinden Mirza Reşan, Hızır, Mirza Halid ve Ali nâmlarında dört zât dünyaya geldi. “Ali Efendi’nin beş evlâdı vardı, bunlar; Hacı Mahme’, Kulis, Fatma ve Mirza idi.”(16)

Yine Şahiner’in üçüncü bir tesbiti de: ”Hâlen Burdur’da hayatta(17) olan Bediüzzaman’ın bir yeğeni: “Bizim aslımız Âlişan Paşa soyundandır” tarzındadır.

Bediüzzaman Said-i Nûrsi’nin neseb ve sülâlesi, Nûrs köylüsünden alınan ve sağlam bir kaynak olan rivayete göre -görüldüğü gibi- pederinden başlamak üzere yalnız beş babadır. Bu tespit, Üstâdımızın köylüsünden ve akrabalarının yaşlılarından alındığına göre, doğru ve sahihtir. Başka zâtların da bu konudaki araştırmaları buna tevafuk etmektedir.

Lâkin ikinci rivayet, yani Mardin’in Cezire şehrinden gelen iki âlim zâtın sülalesine mensubiyet keyfiyetine gelince: “Nurs” köyüne geldikleri söylenen iki âlim zâtın; ne zaman geldikleri, bu nakil ve rivayetin nasıl teşekkül ettiği, kimin kimden rivayet ettiği bilinmemektedir. Ayrıca, gelen iki âlimin nesep kardeşi oldukları anlaşılmakla beraber, kayda geçen şekliyle: “Ve bu iki kardeşin neslinden falan filanlar dünyaya geldi” şeklindeki nakilde gariplik vardır. “Eğer bu iki kardeşten birisinin, yahut ismi zikredilerek falanın neslinden şunlar, öbürünün neslinden de bunlar dünyaya geldi” şeklinde bir ifade olsa idi, rivayeti nakledenler de, belli başlı muayyen kimseler olsaydı, belki akla yatkın bir rivayet sayılabilirdi.

Yükleniyor...