Cami'de Mes'udiyeli Abdurrahman Efendi imamlık yapardı. Ekseriyetle imamlığı kendisi yapardı. Rus askerleri ve subayları da ona karşı hürmetli idiler. “Türk Molla, Türk Molla” diye bahsederlerdi.

Normal zamanlarda bizim gibi bir adam sanırdık. Fakat ilmî mes'elelere gelince, birden lisanı değişiyordu. Birgün sohbette Kur’ân-ı Kerim’in tercümesi meselesi konuşuluyordu. Kendisi başladı konuşmaya... Kur’ân’ın hakiki tercümesinin mümkin olmadığını ispat ederek konuştu.

Daha sonraları Rus kumandanına kıyam etmediğini duymuştum... Çok zaman sonra da Emirdağı’nda olduğunu duymuş ve ziyaretine gitmiştim. Esarette Rus kumandanına kıyam etmemesi hadisesini bir de kendisinden bilmek isterken, ziyaretim esnasında ben sormadan dedi ki:

“Kardeşim, Nikola kampa geldiği zaman, sen orada mıydın? Aramızda geçen hadiseyi sen de gördün mü” dedi. Ben, görmedim, fakat duydum hocam dedim. Böylece kendisinden bizzat duymak istediğim mes'ele de yerini bulmuş oldu. Daha sonra Norini, Gülabiç’e sevk ettiler. Obi nehri üzerinde idi. Orada da üç ay kaldım.

Bediüzzaman çok mehabetli bir şahsiyetti. Onun heybetinden insan korkardı. Yanına kolay kolay herkes yaklaşamazdı. Onu öldürmek istemişlerdi. Bizim bulunduğumuz kampa Rus albayı askeri şu'be reisi onu getirmişti”(301)

3. şahidimiz: Bolu, Yığılca kasabasından 1895 doğumlu Mustafa Yalçın’dır.

Bu zat da Birinci Cihan Harbi’nde Ruslara esir düşmüş ve orada Bediüzzaman'la tanışmıştır. Hatırası şöyledir:

“...Birinci Cihan Harbi’nde Çanakkale’ye, oradan da Doğu Cephesi’ne götürüldük. Kars'ta sekizinci fırkadaydık. Başımızda Molla Said vardı. Ruslar ve Ermeni çeteleri durmadan saldırıyorlardı.

Molla Said bize o zaman “Tıfılya” dediğimiz dersler verirdi. Bu dersleri geceleri verirdi. Hasankale’de Molla Said’le birlikte Ruslara karşı amansızca savaştık. Hocanın başında önce sarık vardı. Savaş sırasında “keçe kalpak” dediğimiz başlığı giyiyordu. Ben o sırada Hasankale’de yaralandım. Kalçamdan şarabnel yarasını aldım. O yüzden erkekliğimi kaybettim. Ben Allah bilir, çoktan ölürdüm, amma Molla Said, yanındaki dört arkadaşa birer dua yazıp vermişti. O kağıdı boyunlarımıza asmıştık. O zaman bir Müslümana yüz gâvur ateş ediyordu. Nihayet yaralandım. Beni Konya'ya getirdiler. Tedaviden sonra Avusturya, Karpatlar’a, Galiçya Cephesi’ne götürdüler. Orada da Ruslara karşı savaşa girdik. Avusturyalılar, Ruslara teslim olunca, bize


Yükleniyor...