oyun ettiler. Biz otuzbin kişi idik. Bizi hep esir aldılar. Sonra oradan 42 gün tren yolculuğundan sonra bizi Sibirya'ya götürdüler. Sibirya'da guruplar halinde kamplara bölmüşlerdi. İşte biz oraya varınca, Doğu cephelerinin birinden esirler gelmiş dediler. Kampta merakla hep dışarı toplandık. Esir çoktu. Amma karşıdan iki kişiyi getiriyorlardı. Onları iyi kolluyorlardı. Bir de baktım, Molla Said ve yanındaki İznikli Osman dediğimiz bir talebesi vardı. Sandık gibi birşey taşıyordu. Onun içinde Üstâd’ın kitapları vardı. Osman’dan başka yanına kimseyi sokmuyorlardı. Osman onun hizmetine bakıyordu. Kendisi yaralıydı, bacağı yaralanmıştı. Orada tedavi ettiler. Onu da bir koğuşa yerleştirdiler.
Yine esaretten evvelki zamanlarımıza geliyorum:
Evet, Molla Said Efendi çok kahraman bir insandı. O, atın üzerinde cephede önde hücum ederdi. İyi silâh kullanırdı. Sipere girmezdi.
Bir ara Doğu cephesinde bazı birliklerin dağılmak üzere olduğu haberi Molla Said’e söylendi. Molla Said ihtilâfları hemen kaldırırdı. Dağılmamayı hemen sağladı. Çok güzel anlatıp, sanki insanları büyülüyordu. Sonra o cehennemi savaş içinde at üzerinde kitap yazdırıyordu. Yazdıklarını talebeleri gençler de yazıyorlardı. Çok iyi ata biniyordu. Ruslara taş çıkartıyorlardı. Bize “Hiç korkmayın Müslümanın imânı her güçten daha kuvvetlidir.” diyordu. Bize her gece yazdığı kitaplardan okuyordu. Ben cahil olduğum için, pek bir şey anlamıyordum. Amma Molla Said'i görünce cesaretim had safhaya çıkıyordu. Heybetli bir insandı. Bize karşı da çok müşfik davranıyordu.
şimdi esaret günlerine dönüyorum:
Orada havalar çok soğuktu. Gecesi gündüzden belli olmuyordu. Bazı zaman güneş batmazdı. Orada da, geceleri Molla Said Efendi boş durmuyor, yasak olmasına rağmen, gece başka kamplara gidip kitap okuyordu. Gündüzleri namazları bize kendisi kıldırıyordu Önce müdahale edip kıldırmadılar. Sonra Üstâd onlara birşeyler söyledi, biraz serbest bıraktılar. Kalabalık olarak bir araya getirmemeye çalışıyorlardı. Orada biz ona “Diyanet Reisi” diyorduk. O, Rus nöbetçilerine bile dini anlatıyordu. Dinliyen nöbetçilere zabitleri baskı yapıyorlardı. Molla Said Efendi bize hep moral veriyor, “Üzülmeyin, kurtulacağız” diyordu. Ben Üstâd’ın Sibirya’da geceleri uyuduğunu bilmiyorum. Hep okuyordu. Bir şeyler not ediyordu.. Ve bize; “Gelecek zamanda buralar da Müslüman olur. Amma şimdi anlamıyorlar” diyordu. Biz de kendisi başımızda olunca hiç korkup üzülmüyorduk.
Yine esaretten evvelki zamanlarımıza geliyorum:
Evet, Molla Said Efendi çok kahraman bir insandı. O, atın üzerinde cephede önde hücum ederdi. İyi silâh kullanırdı. Sipere girmezdi.
Bir ara Doğu cephesinde bazı birliklerin dağılmak üzere olduğu haberi Molla Said’e söylendi. Molla Said ihtilâfları hemen kaldırırdı. Dağılmamayı hemen sağladı. Çok güzel anlatıp, sanki insanları büyülüyordu. Sonra o cehennemi savaş içinde at üzerinde kitap yazdırıyordu. Yazdıklarını talebeleri gençler de yazıyorlardı. Çok iyi ata biniyordu. Ruslara taş çıkartıyorlardı. Bize “Hiç korkmayın Müslümanın imânı her güçten daha kuvvetlidir.” diyordu. Bize her gece yazdığı kitaplardan okuyordu. Ben cahil olduğum için, pek bir şey anlamıyordum. Amma Molla Said'i görünce cesaretim had safhaya çıkıyordu. Heybetli bir insandı. Bize karşı da çok müşfik davranıyordu.
şimdi esaret günlerine dönüyorum:
Orada havalar çok soğuktu. Gecesi gündüzden belli olmuyordu. Bazı zaman güneş batmazdı. Orada da, geceleri Molla Said Efendi boş durmuyor, yasak olmasına rağmen, gece başka kamplara gidip kitap okuyordu. Gündüzleri namazları bize kendisi kıldırıyordu Önce müdahale edip kıldırmadılar. Sonra Üstâd onlara birşeyler söyledi, biraz serbest bıraktılar. Kalabalık olarak bir araya getirmemeye çalışıyorlardı. Orada biz ona “Diyanet Reisi” diyorduk. O, Rus nöbetçilerine bile dini anlatıyordu. Dinliyen nöbetçilere zabitleri baskı yapıyorlardı. Molla Said Efendi bize hep moral veriyor, “Üzülmeyin, kurtulacağız” diyordu. Ben Üstâd’ın Sibirya’da geceleri uyuduğunu bilmiyorum. Hep okuyordu. Bir şeyler not ediyordu.. Ve bize; “Gelecek zamanda buralar da Müslüman olur. Amma şimdi anlamıyorlar” diyordu. Biz de kendisi başımızda olunca hiç korkup üzülmüyorduk.
Yükleniyor...