Kumandan bir tercüman çağırtarak sordurdu: “Beni herhalde tanımadılar değil mi?”

Bediüzzaman, yine vaziyetini bozmadan oturduğu yerden: “Hayır tanıdım, Nikola-Nikolaviç’tir. Çar'ın dayısıdır ve Kafkas Cephesi Başkumandanı’dır.”

Kumandan: “O halde Rus ordusuna, dolayısıyla Rus Çarı’na hakaret ediyorlar.”

Bediüzzaman: “Hayır, hakaret için yapmadım. Ben bir Müslüman âlimiyim, imânlı bir kimse, Cenab-ı Hakk'ı tanımıyan bir adamdan üstündür. Mukaddesatım bunu böyle emreder. Onun için ben ona kıyam edemem.”

Kumandan: “şu halde, bana imânsız demekle, hem şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve Çarlığı tahkir etmiş oluyor. Derhal Divan-ı Harb kurulsun, sorgulaması yapılsın diye emir verir.”

Kumandan’ın bu emri üzerine Divan-ı Harb kurulur, Türk subay arkadaşları ve diğer Alman ve Avusturyalı esir zabitler, ayrı ayrı Bediüzzaman’a yalvarırlar: Özür diliyerek Başkumandan’a tarziye vermesini isterler.

Bediüzzaman’ın cevabı: “Benim ebedî âlemde seyahet etmem, ahirette huzur-u Resulullah’a varmam için bana bir pasaport lâzım. Bunların i'damı işte bana o pasaport hükmündedir. Dolayısıyla ben imânıma muhalif hareket edemem.”

Bediüzzaman'ın bu cevabına zâbit arkadaşları bir şey diyemeden neticeyi beklemek mecburiyetinde kalırlar.

Divan-ı Harb’te isticvablar bitiyor, “Rus Çarı’nı ve Rus ordusunu tahkir maddesinden” idam kararını veriyorlar. Kararın hükmünü infaz etmek üzere gelen bir manga askerin başındaki subaya kemal-i vakar ve sekinetle:

“Müsaade ediniz! Dinî vazifemi ifa edeceğim” der, abdest alarak huzura durur ve Allahu Ekber diyerek namaza başlar. Tabiî Rus kumandanı durup bu manzarayı uzaktan seyretmektedir. Bediüzzaman'ın şu ölüm denilen şeye gülerek gitmesi ve merdane vakar ve sekinet içindeki vaziyeti kumandanın vicdanını sızlatır. Hükmün infazı beklenirken, birden gelir yanına:

“Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bunu yaptığınızı zannettim, hakkınızda kanunî muamele yaptım. şimdi anladım ki; mukaddesatınıza bağlılığınızdan ileri gelmiştir. Hakkınızda verilen hüküm iptal edilmiştir. Sizi rahatsız ettim. Tekrar rica ederim beni afediniz!” der.

Bu hadise münasebetiyle; Ehl-i Sünnet mecmuası sahibi Avukat Abdurrahim Zabsu, 15 Teşrin-i evvel (Ekim) 1948'de mezkûr mecmuanın 48. sayısında; o zamanlar esir düşmüş bir yüzbaşı arkadaşının bizzat müşahedesine ve rivayetine istinaden hadiseyi neşrettiği zaman, Bediüzzaman Hazretleri, Afyon hapsinde, beraberinde bulunan talebelerine şöyle bir mektup yazmıştır:

Yükleniyor...