dediğini, aynı zamanda sözü edilen Said’i Üstâd yanına aldığını yazmıştır. Ve Şahiner, bu rivayet ve naklin devamında, Üstâd’ın talebesi ve Üstâd’la beraber sevk edilen Said için: “Bilahare Türkistan'da Ruslarla yapılan bir muharebede şehid oldu.” şeklindeki ifadede bir çelişki görünmektedir. şöyle ki:

Hazret-i Üstâd, talebelerinden Bitlis’ten ilk ayrılacağı sırada, kendisinden ayrılan talebelerine “Ümidim kavidir ki siz sağ dönersiniz, fakat Said için bir şey diyemem” diye kendisinden ayrılanlara bir nevi müjde versin, fakat beraberinde götürdüğü Said için birşey “diyemem” ile meçhul bıraksın ve sonra beraberinde götürdüğü Said ne zaman ve nerede Üstâd’dan ayrılıp Türkistan’a gittiği hakkında bir şey kaydedilmeden.. “Türkistan’da şehid oldu” gibi mücerred bir ifade ile kaydedilmesi bana garîb geldi. Çünki o Said Üstâd’la beraber Sibirya’ya sevk edilsin, sonra Türkistan’da Ruslarla harbetsin ve şehid düşsün, nasıl olur, bilmiyorum.

ESARET HADiSESiNi Üstâd'DAN DiNLiYORUZ

Bitlis muhasarası ve Bediüzzaman'ın yaralanıp, bir ayağı da kırık vaziyette esir düştüğü hadiseyi bir derece tasvir eden Üstâd’ın şu gelecek iki beyanıdır:

1- “...Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rusun üç güllesi öldürecek yerime isabet etti. Biri de şalvarımı delip, iki ayağımın arasından geçip, o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya tenezzül etmemek bir halet-i ruhiye taşıdığımdan; arkadan kumandan Kel Ali ve Vali Memduh Bey işittiler. “Aman çekilsin veya sipere otursun” dedikleri halde, bu gâvurun gülleleri bizi öldürmiyecek diyerek kurşun yağmuru altında harbe devam ediyordum...”(288)

2- “...Bir defa bir dakikada üç gülle öldürecek yerime isabet ettiği halde, te'sir etmediler. Bitlis'in sukûtunda, bir miktar talebelerimle Rus askerlerinin bir taburu içine düştük. Her tarafta el ele ateş edildi. Dört tanesi müstesna bütün arkadaşlarım şehid olduktan sonra, taburun dört sıralarını yardık. Yine onların içine bir yere girdik. Onlar üstümüzde ve etrafımızda sesimizi ve öksürüğümüzü işittikleri halde, bizi görmüyorlardı. Otuz saat(289) o halde su ve çamur içinde ben yaralı iken, hıfz-ı İlâhî ile istirahat-ı kalb içinde muhafaza edildim.”(290)


Yükleniyor...