sonra yarım çuval kadar eski ekmek parçalarını bulup getirdiler ve ortamıza çuvalı boşalttılar. Üç gündür bir şey yememiş olan bizler, o eski ekmek parçalarını baklava gibi yemeye başladık. Üstâd Hazretleri’ni, ayrı bir odaya aldılar. Ona kızartılmış bir tavuk getirdiler, önüne koydular.
Yemekten sonra, Üstâd’ın bir bacağını sarmak için bir sıhhiyeci asker getirttiler.. Üstâd’ın ayağını alçıya alıp sardılar. Üstâd, sanki hiç bir şey olmamış gibi Ruslara hiç ehemmiyet vermiyordu. Bu binada tahminen iki üç saat kadar kaldık. Sonra bir müfreze Rus askeri refakatinde Üstâd’ı yine sedye ile Bitlis hükûmet konağına götürdüler. Burada bizi ilk karşılayan, esmer, zaif, uzun boylu bir zâbitin gözlerinden yaşların aktığını gördük. Meğer o zabit Müslüman Tatarlardanmış... Bizi karşıladı ve Vali’nin eski makam odasına bıraktı. Bir hafta kadar burada bekledik. Birgün buraya generalin yaveri geldi, Bediüzzaman Molla Said’i sordu. Generalin onu istediğini söyledi. Üstâd’ın ayağı kırık olduğu için, yine sedye ile, tepe başındaki binaya götürdüler ve onu generalin odasında, bizleri de salonda bıraktılar.
General Rusça bazı sualler soruyordu. Seslerini duyuyorduk. Üstâd Türkçe cevablar veriyordu. Bazan öyle celalli, öyle şiddetli mukabelede bulunuyordu ki; bizler salonda korkumuzdan titriyorduk. Hatta masaya indirdiği yumruklar, bazan bir tabanca sesini veriyordu. Üstâd’ın bu sert, bu hiddetli mukabelelerinden her an için bizi kurşuna dizmelerine sebep olur diye titriyorduk. Bu isticvablar, istintaklar iki hafta kadar sürmüştü.
Hükûmet konağında toplam yirmi yedi gün kadar kaldık. Sonra bizi ilk zamanlar Bitlis’in jandarma merkez binası (şimdi adliye binası) olan binaya götürdüler. Orada yirmi beş kadar yüksek rütbeli subay ve me’murlarımız da vardı. Onlar da esir edilmişlerdi. Bu arada birgün generalin yaveri yine geldi ve Üstâd’a hitaben: “Hizmetçilerinden bir iki tane alabilirsiniz, sizi sevk edeceğiz.” dedi.
Üstâd ise “Hayır, bunlar benim hizmetçim değil, kardeşlerimdirler.”(287) dedi. Fakat bizler, ağlaşarak kendisinden ayrılmak istemediğimizi söyledik. Bu manzara karşısında Üstâd bizi teselli etmek için, esir düşmüş polis müdürümüz İrfan Bey'e: “Talebelerimi sana emanet ediyorum, orada onları polis olarak göster.” dedi. Sonra bizi Üstâd’dan ayırdılar.”
Hadisenin burasında, yani Merhum Ali Çavuş’tan yapılan naklin şu bölümünde; N. Şahiner, Hazret-i Üstâd’ın talebelerinden ayrılacağı sırada: “Ümidim kavidir ki; sizler sağ selâmet dönersiniz. Fakat Said için bir şey diyemem”
Yemekten sonra, Üstâd’ın bir bacağını sarmak için bir sıhhiyeci asker getirttiler.. Üstâd’ın ayağını alçıya alıp sardılar. Üstâd, sanki hiç bir şey olmamış gibi Ruslara hiç ehemmiyet vermiyordu. Bu binada tahminen iki üç saat kadar kaldık. Sonra bir müfreze Rus askeri refakatinde Üstâd’ı yine sedye ile Bitlis hükûmet konağına götürdüler. Burada bizi ilk karşılayan, esmer, zaif, uzun boylu bir zâbitin gözlerinden yaşların aktığını gördük. Meğer o zabit Müslüman Tatarlardanmış... Bizi karşıladı ve Vali’nin eski makam odasına bıraktı. Bir hafta kadar burada bekledik. Birgün buraya generalin yaveri geldi, Bediüzzaman Molla Said’i sordu. Generalin onu istediğini söyledi. Üstâd’ın ayağı kırık olduğu için, yine sedye ile, tepe başındaki binaya götürdüler ve onu generalin odasında, bizleri de salonda bıraktılar.
General Rusça bazı sualler soruyordu. Seslerini duyuyorduk. Üstâd Türkçe cevablar veriyordu. Bazan öyle celalli, öyle şiddetli mukabelede bulunuyordu ki; bizler salonda korkumuzdan titriyorduk. Hatta masaya indirdiği yumruklar, bazan bir tabanca sesini veriyordu. Üstâd’ın bu sert, bu hiddetli mukabelelerinden her an için bizi kurşuna dizmelerine sebep olur diye titriyorduk. Bu isticvablar, istintaklar iki hafta kadar sürmüştü.
Hükûmet konağında toplam yirmi yedi gün kadar kaldık. Sonra bizi ilk zamanlar Bitlis’in jandarma merkez binası (şimdi adliye binası) olan binaya götürdüler. Orada yirmi beş kadar yüksek rütbeli subay ve me’murlarımız da vardı. Onlar da esir edilmişlerdi. Bu arada birgün generalin yaveri yine geldi ve Üstâd’a hitaben: “Hizmetçilerinden bir iki tane alabilirsiniz, sizi sevk edeceğiz.” dedi.
Üstâd ise “Hayır, bunlar benim hizmetçim değil, kardeşlerimdirler.”(287) dedi. Fakat bizler, ağlaşarak kendisinden ayrılmak istemediğimizi söyledik. Bu manzara karşısında Üstâd bizi teselli etmek için, esir düşmüş polis müdürümüz İrfan Bey'e: “Talebelerimi sana emanet ediyorum, orada onları polis olarak göster.” dedi. Sonra bizi Üstâd’dan ayırdılar.”
Hadisenin burasında, yani Merhum Ali Çavuş’tan yapılan naklin şu bölümünde; N. Şahiner, Hazret-i Üstâd’ın talebelerinden ayrılacağı sırada: “Ümidim kavidir ki; sizler sağ selâmet dönersiniz. Fakat Said için bir şey diyemem”
Yükleniyor...