Arkadaşımız Abdulvahhab öyle yaptı, gitti. Az sonra da Ruslar geldiler, bizi alıp kumandanlarının bulunduğu yere götürdüler. Kumandan Türkçe bilmediğinden, Ermenilerden bir tercüman getirdiler. Arkadaşımız Abdulvahhab da biraz Rusça biliyordu. Ermeni tercümanın, Üstâd’ın sözlerini yanlış aktardığını Üstâd’a bildirdi. Bunun üzerine Üstâd hiddetlendi ve müslüman bir tercümanın getirilmesini istedi. Az sonra Tatarlardan bir tercüman getirdiler.
Rus Kumandan’ı Üstâd’a: “Siz tanınmış ve nüfuzlu bir kumandansınız. Aşiretlere birer mektup yazarak, gelip silahlarını teslim etmelerini bildirin. Anlaşma yapalım, yine buraları onlara bırakıp gideriz.” deyince, Üstâd cevaben:
“Siz evvela Ermenilerin silâhlarını toplayın, onlar bizim himayemize girsinler. O zaman sizinle anlaşırız.” dedi.
Rus kumandanı: “Bitlis ve Muş civarında otuz beş bin silahlı Ermeni var. Bunların hepsinin silâhlarını toplamak imkânsızdır” dedi.
Üstâd bu söze daha çok hiddetlenerek: “Biz bunlara bu kadar hürriyet verdiğimiz halde, başımıza bu felâketi getirdiler. Çoluk çocuk demeden katliamlar yaptılar, geri kalan insanları da çeşitli desiselerle onlara kırdırmak mı istiyorsunuz?.. Dağ-taş, senin askerinle dolsa da, bundan sonra Delikli Taş’ı geçemiyeceksiniz!” dedi.(283)
Daha sonra Üstâd’ı, Said isminde bir talebesini yanına almasına müsaade edilerek bizden ayırdılar ve Rusya'ya sevk ettiler.”(284)
İkinci Hatıra: Üstâd Bediüzzaman ile aynı müthiş vak’ada bulunmuş ve sağ kurtulmuş, Van’ın Çoravanisli Ali Çavuş merhum ise o acıklı günün hatırasını şöyle anlatıyordu, bizzat bir kaç defa dinlemiştim:
“Seyda'nın gönüllüleri içinde en genci ben idim. Yaşım henüz 16-17 idi. Bitlis muhâsârasında sağ kurtulan dört kişiden birisi de benim. Bitlis muhâsârası şöyle olmuştur:
Seyda Bediüzzaman Hazretleri, Bitlis'i müdafaa için Muş taraflarında kalmış olan topları kurtarmak üzere, üçyüz kişilik gönüllüleri ile gittiklerinde, ben de içlerinde idim. Biz geceleyin toplara doğru giderken, Muş'un Ruslar tarafından işgal edildiğini, yolda bize rastlayan ve oralardan kaçıp gelen ahali ve askerlerden öğrendik. Üstâd Bediüzzaman bizleri ondörder
Rus Kumandan’ı Üstâd’a: “Siz tanınmış ve nüfuzlu bir kumandansınız. Aşiretlere birer mektup yazarak, gelip silahlarını teslim etmelerini bildirin. Anlaşma yapalım, yine buraları onlara bırakıp gideriz.” deyince, Üstâd cevaben:
“Siz evvela Ermenilerin silâhlarını toplayın, onlar bizim himayemize girsinler. O zaman sizinle anlaşırız.” dedi.
Rus kumandanı: “Bitlis ve Muş civarında otuz beş bin silahlı Ermeni var. Bunların hepsinin silâhlarını toplamak imkânsızdır” dedi.
Üstâd bu söze daha çok hiddetlenerek: “Biz bunlara bu kadar hürriyet verdiğimiz halde, başımıza bu felâketi getirdiler. Çoluk çocuk demeden katliamlar yaptılar, geri kalan insanları da çeşitli desiselerle onlara kırdırmak mı istiyorsunuz?.. Dağ-taş, senin askerinle dolsa da, bundan sonra Delikli Taş’ı geçemiyeceksiniz!” dedi.(283)
Daha sonra Üstâd’ı, Said isminde bir talebesini yanına almasına müsaade edilerek bizden ayırdılar ve Rusya'ya sevk ettiler.”(284)
İkinci Hatıra: Üstâd Bediüzzaman ile aynı müthiş vak’ada bulunmuş ve sağ kurtulmuş, Van’ın Çoravanisli Ali Çavuş merhum ise o acıklı günün hatırasını şöyle anlatıyordu, bizzat bir kaç defa dinlemiştim:
“Seyda'nın gönüllüleri içinde en genci ben idim. Yaşım henüz 16-17 idi. Bitlis muhâsârasında sağ kurtulan dört kişiden birisi de benim. Bitlis muhâsârası şöyle olmuştur:
Seyda Bediüzzaman Hazretleri, Bitlis'i müdafaa için Muş taraflarında kalmış olan topları kurtarmak üzere, üçyüz kişilik gönüllüleri ile gittiklerinde, ben de içlerinde idim. Biz geceleyin toplara doğru giderken, Muş'un Ruslar tarafından işgal edildiğini, yolda bize rastlayan ve oralardan kaçıp gelen ahali ve askerlerden öğrendik. Üstâd Bediüzzaman bizleri ondörder
Yükleniyor...