Zehra’sının temelini atma işiyle meşgul olmakla beraber, millî bir medreseyi de yeniden açarak tedrisatına devam etmekle meşgul olduğunu yazar.(247)
Bu hale göre, Bediüzzaman Hazretleri Doğu vilâyetlerinden getirdiği veya getirilen milis kuvvetlerinin başına kumandan olarak geçsin, büyük başarılar kazansın, lâkin bu büyük hadiseyi, bu muazzam vak'ayı hiç kimse duymasın. Gizli ve meçhul kalsın, yalnız Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Bey bunu görsün, bilsin ve hiç kimseye anlatmasın, söylemesin.. dursun, beklesin, yalnız bir tek C. Kutay'a anlatsın!... Bilmiyorum ma'kul ve mantıkî karşılanacak bir şey midir bu?..
Bediüzzaman'ın eserlerini okuyanların malûmudur ki: Onun başından geçen vak'a ve hadiseleri veya muvaffak olduğu hizmet ve hareketleri çeşitli vesilelerle -özellikle büyük ve önemlilerini, hususan memleket ve milleti alâkadar eden kısımlarını- yazmış ve kaydetmiştir. Bunların risalelerde, mektuplarda yüzlerce nümunesi vardır. Lâkin sözü edilen bu Balkan Harbi’ne iştirâkine ve Teşkilat-ı Mahsusa’daki faaliyetlerine dair hiç bir imada, bir işarette bulunmamıştır. Gerçi Üstâd’ın: “Hayatımda görülen harikaların çoğunu gizlediğim...”(248) şeklinde ifadesi de vardır. Fakat dikkat edilirse, sakladığı bu harikalar kısmı sadece onun şahsiyle ilgili olan hususi şeylerdir. Meselâ esaretten firar ederken, ta İstanbul’a kadar gelmesinde görülen kolaylıklar ve benzeri şeyler gibi... Lâkin dinî, millî ve vatanî hizmetlerini her münasebet geldikçe, ders-i ibret için anlatmış ve kaydetmiştir. Hatta onun tarihçelerini yazanların kaydettikleri hadiselerin yüzde doksan dokuzunu kendisi de risalelerinde veya şifahî sohbetlerinde yazmış ve anlatmıştır.
Bilindiği gibi, muhterem Tarihçi C. Kutay'ın “Tarih Sohbetleri, Aydınlar Konuşuyor ve Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı” kitaplarında Üstâd’a ait şeyleri anlatırken; tarihiyle, vasikasıyla, belgesiyle bir intizam tahtında sergilemesi lâzım iken, yazdıkları bölük pörçük, sırasız ve müteferrik şekildedir. Hiç bir tarihi delil de göstermemiştir.
Mesela bir yerde Teşkilat-ı Mahsusa’nın Meşrûtiyet'in ilânından önce kurulduğu ve bir ihtilal unsurunu teşkil ettiğini yazar. (Bak: Türkiye'de Nurculuk Davası, -Naklen- s: 679)
Başka bir yerde, Bediüzzaman’ın, Hürriyet’in i’lânından sonra bu teşkilata dahil olduğunu, aynı zamanda İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin a'zası olarak da Volkan gazetesindeki yazılarıyla iki zıt kutup görünümündeki durumunun izahını yapmak ister. (Bak: Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı, s: 191)
Bu hale göre, Bediüzzaman Hazretleri Doğu vilâyetlerinden getirdiği veya getirilen milis kuvvetlerinin başına kumandan olarak geçsin, büyük başarılar kazansın, lâkin bu büyük hadiseyi, bu muazzam vak'ayı hiç kimse duymasın. Gizli ve meçhul kalsın, yalnız Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Eşref Bey bunu görsün, bilsin ve hiç kimseye anlatmasın, söylemesin.. dursun, beklesin, yalnız bir tek C. Kutay'a anlatsın!... Bilmiyorum ma'kul ve mantıkî karşılanacak bir şey midir bu?..
Bediüzzaman'ın eserlerini okuyanların malûmudur ki: Onun başından geçen vak'a ve hadiseleri veya muvaffak olduğu hizmet ve hareketleri çeşitli vesilelerle -özellikle büyük ve önemlilerini, hususan memleket ve milleti alâkadar eden kısımlarını- yazmış ve kaydetmiştir. Bunların risalelerde, mektuplarda yüzlerce nümunesi vardır. Lâkin sözü edilen bu Balkan Harbi’ne iştirâkine ve Teşkilat-ı Mahsusa’daki faaliyetlerine dair hiç bir imada, bir işarette bulunmamıştır. Gerçi Üstâd’ın: “Hayatımda görülen harikaların çoğunu gizlediğim...”(248) şeklinde ifadesi de vardır. Fakat dikkat edilirse, sakladığı bu harikalar kısmı sadece onun şahsiyle ilgili olan hususi şeylerdir. Meselâ esaretten firar ederken, ta İstanbul’a kadar gelmesinde görülen kolaylıklar ve benzeri şeyler gibi... Lâkin dinî, millî ve vatanî hizmetlerini her münasebet geldikçe, ders-i ibret için anlatmış ve kaydetmiştir. Hatta onun tarihçelerini yazanların kaydettikleri hadiselerin yüzde doksan dokuzunu kendisi de risalelerinde veya şifahî sohbetlerinde yazmış ve anlatmıştır.
Bilindiği gibi, muhterem Tarihçi C. Kutay'ın “Tarih Sohbetleri, Aydınlar Konuşuyor ve Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı” kitaplarında Üstâd’a ait şeyleri anlatırken; tarihiyle, vasikasıyla, belgesiyle bir intizam tahtında sergilemesi lâzım iken, yazdıkları bölük pörçük, sırasız ve müteferrik şekildedir. Hiç bir tarihi delil de göstermemiştir.
Mesela bir yerde Teşkilat-ı Mahsusa’nın Meşrûtiyet'in ilânından önce kurulduğu ve bir ihtilal unsurunu teşkil ettiğini yazar. (Bak: Türkiye'de Nurculuk Davası, -Naklen- s: 679)
Başka bir yerde, Bediüzzaman’ın, Hürriyet’in i’lânından sonra bu teşkilata dahil olduğunu, aynı zamanda İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin a'zası olarak da Volkan gazetesindeki yazılarıyla iki zıt kutup görünümündeki durumunun izahını yapmak ister. (Bak: Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı, s: 191)
Yükleniyor...