bahis ise, neden gizli olan o teşkilatın içindeki adamların isimlerinden, yaptıkları işlerden ve aldıkları kararlardan gayet alenî bir şekilde, hem de mükerrer olarak bahsedip yazmasında ve dosyaların -onun ifadesiyle- onun kendi vicdanına ve kalemine tevdi edildiğini, yani kendisinde mevcut bulunduğunu âleme yaymasında hiç bir beis görmüyor da; dediklerinin ve yazdıklarının tasdikçi belgeleri olacak olan o muhayyel dosyaların bazı köşelerini göstermekte ne gibi bir beis olacaktı acaba?..
Bilmiyorum, fakat bence bu ifadeler öylesine tezatlarla doludur ki; birçoklarını alık alık dinleterek bakmaya sevk etmiş olsa dahi, gelecek için, tarih için terslik teşkil edecek olan bu ifadeler, hiç de ma'kul ve mülayim ölçüler içerisinde karşılanacak şeyler olmıyacaktır.
Evet, yukarda metnini ve me'hazını verdiğimiz Bediüzzaman Hazretleri’nin 18 Ağustos 1951'de, zamanın Milli Eğitim Bakanı merhum Tevfik İleri'ye ve Bakanlar Kurulu’na yolladığı mektubunda; hayatının şimdi mevzu' ettiğimiz döneminin safhalarını tek-tek kaydetmektedir. Eğer Sayın C. Kutay'ın iddiaları gibi Bediüzzaman Hazretleri o pek büyük vatanî hizmette bulunmuş ve ifasına muvaffak olmuş olsaydı, herhalde tereddütsüz onları da yazardı. Sair lahika mektuplarında da işaretli de olsa mutlaka kaydederdi. Lâkin hiç bir îma da dahi bulunmamıştır. Sair müdafaat ve risalelerinde de buna dair hiç bir işaret ve ima yoktur. Mezkûr mektupta, kendisinin Sultan Reşat’la beraber Rumeli’ye seyahat ettiğini, Kosova'ya gittiklerini, orada te’sisine teşebbüs edilen darülfünuna yirmi bin altın liranın tahsis edilmiş olduğunu duyması üzerine, Doğu vilayetlerinin böyle bir üniversiteye daha çok muhtaç bulunduğunu İttihadçılara ve Sultan Reşad’a orada arz ettiğini, onlar da kendisine şark Üniversitesi için vaadlerde bulunduklarını, sonra Balkan Harbi'nin çıkmasıyla Kosova Vilâyeti’nin istilâya uğraması üzerine, oraya tahsis edilmiş olan paranın behemehal Van'daki darülfûnuna tahsis edilmesini teklif ettiğini, onun bu teklifi ma'kul karşılanarak o paranın oraya (Van'a) tahsisi kararlaştırıldığını ve bu paranın ilk bölümü olan bin altının kendisine teslim edilmek üzere Van valiliğine tevdi' edildiğini, bunun üzerine İstanbul'dan Van'a döndüğünü ve Van'ın bir köyü olan göl kenarındaki Artemit'te Medreset-üz Zehra'sının temelini attığını, fakat Birinci Cihan Harbi çıktığı için ikmaline imkân kalmayıp öyle kaldığını ve harbe iştirak ettiğini gayet açık ve sarih bir ifade ile yazmaktadır.
Bu mevzuda Bediüzzaman'ın kardeşi Molla Abdülmecid Efendi de hatıra defteri s: 10'da aynı şeyleri yazmaktadır. Keza, yeğeni Merhum Abdurrahman’ın yazdığı Tarihçe-i Hayat kitabında, Bediüzzaman'ın şam'dan İstanbul’a gitmesi ve yine İstanbul'dan Van'a avdeti hususunda, İstanbul'da fazla kalmayıp Van'a geldiğini, Van'a geldikten sonra, bir taraftan Medreset-üz
Bilmiyorum, fakat bence bu ifadeler öylesine tezatlarla doludur ki; birçoklarını alık alık dinleterek bakmaya sevk etmiş olsa dahi, gelecek için, tarih için terslik teşkil edecek olan bu ifadeler, hiç de ma'kul ve mülayim ölçüler içerisinde karşılanacak şeyler olmıyacaktır.
Evet, yukarda metnini ve me'hazını verdiğimiz Bediüzzaman Hazretleri’nin 18 Ağustos 1951'de, zamanın Milli Eğitim Bakanı merhum Tevfik İleri'ye ve Bakanlar Kurulu’na yolladığı mektubunda; hayatının şimdi mevzu' ettiğimiz döneminin safhalarını tek-tek kaydetmektedir. Eğer Sayın C. Kutay'ın iddiaları gibi Bediüzzaman Hazretleri o pek büyük vatanî hizmette bulunmuş ve ifasına muvaffak olmuş olsaydı, herhalde tereddütsüz onları da yazardı. Sair lahika mektuplarında da işaretli de olsa mutlaka kaydederdi. Lâkin hiç bir îma da dahi bulunmamıştır. Sair müdafaat ve risalelerinde de buna dair hiç bir işaret ve ima yoktur. Mezkûr mektupta, kendisinin Sultan Reşat’la beraber Rumeli’ye seyahat ettiğini, Kosova'ya gittiklerini, orada te’sisine teşebbüs edilen darülfünuna yirmi bin altın liranın tahsis edilmiş olduğunu duyması üzerine, Doğu vilayetlerinin böyle bir üniversiteye daha çok muhtaç bulunduğunu İttihadçılara ve Sultan Reşad’a orada arz ettiğini, onlar da kendisine şark Üniversitesi için vaadlerde bulunduklarını, sonra Balkan Harbi'nin çıkmasıyla Kosova Vilâyeti’nin istilâya uğraması üzerine, oraya tahsis edilmiş olan paranın behemehal Van'daki darülfûnuna tahsis edilmesini teklif ettiğini, onun bu teklifi ma'kul karşılanarak o paranın oraya (Van'a) tahsisi kararlaştırıldığını ve bu paranın ilk bölümü olan bin altının kendisine teslim edilmek üzere Van valiliğine tevdi' edildiğini, bunun üzerine İstanbul'dan Van'a döndüğünü ve Van'ın bir köyü olan göl kenarındaki Artemit'te Medreset-üz Zehra'sının temelini attığını, fakat Birinci Cihan Harbi çıktığı için ikmaline imkân kalmayıp öyle kaldığını ve harbe iştirak ettiğini gayet açık ve sarih bir ifade ile yazmaktadır.
Bu mevzuda Bediüzzaman'ın kardeşi Molla Abdülmecid Efendi de hatıra defteri s: 10'da aynı şeyleri yazmaktadır. Keza, yeğeni Merhum Abdurrahman’ın yazdığı Tarihçe-i Hayat kitabında, Bediüzzaman'ın şam'dan İstanbul’a gitmesi ve yine İstanbul'dan Van'a avdeti hususunda, İstanbul'da fazla kalmayıp Van'a geldiğini, Van'a geldikten sonra, bir taraftan Medreset-üz
Yükleniyor...