Bu temsilin hakikatini görmek isterseniz, başınızı kaldırınız, bu kâinata bakınız! Ne kadar şimendifer misillü balon, otomobil, tayyare ve berriye ve bahriye gemiler karada, denizde, havada; Kudret-i Ezeliye’nin nizam ve hikmetle halk ettiği yıldızların kürelerine ve kâinat ecramına ve hadisatın silsilelerine ve müteselsil vakıâtlarına bakınız!

Hem âlem-i şehadette ve cismanî kâinatta bunların vücudu gibi, Âlem-i Ruhanî ve maneviyatta Kudret-i Ezeliye’nin daha acîb müteselsil nazireleri var olduğunun aklı bulunan tasdik eder, gözü bulunan çoğunu görebilir...

İşte, kâinat içinde maddî ve manevi bütün bu silsileler, imânsız ehl-i dalâlete hûcum ediyor, tehdit ediyor, korku veriyor. Kuvve-i maneviyesini zir ü zeber ediyor.

Ehl-i imâna, değil tehdit ve korkutmak, belki sevinç ve saadet, ünsiyet ve ümit ve kuvvet veriyor. Çünki ehl-i imân, imânıyle görüyor ki; o hadsiz silsileleri, maddî ve manevî şimendiferleri, seyyar kâinatları mükemmel intizam ve hikmet dairesinde birer vazifeye sevk eden bir Sani-i Hakim onları çalıştırıyor, zerre miktar vazifelerinde şaşırmıyorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve kâinattaki kemalat-ı San'ata ve tecelliyat-ı cemaliyeye mazhar olduklarını görür, kuvve-i maneviyeyi tamamiyle eline verip, saadet-i ebediyenin bir nümunesini imân gösteriyor.

İşte ehl-i dalâletin imânsızlıktan gelen dehşetli elemlerine ve korkularına karşı, hiç bir şey, hiç bir fen, hiçbir terakkiyat-ı beşeriye buna karşı bir teselli veremez. Kuvve-i maneviyeyi te'min edemez. Cesareti zir ü zeber olur. Fakat muvakkat gaflet perde çeker, aldatıyor.

Ehl-i imân, imân cihetiyle, değil korkmak ve kuvve-i maneviyesi kırılmak, belki o temsildeki ma'sum çocuk gibi, fevkalâde bir kuvve-i maneviye ve bir metanetle ve imândaki hakikatla onlara bakıyor. Bir Sani-i Hakim’in hikmet dairesinde tedbir ve iradesini müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. “Sani-i Hakîm’in emri ve izni olmadan bu seyyar kâinatlar hareket edemezler, ilişemezler” deyip anlar. Kemal-i emniyetle hayat-ı dünyeviyesinde de derecesine göre saadete mazhar olur.

Kimin kalbinde imândan ve din-i haktan gelen bu hakikat çekirdeği -vicdanında- bulunmazsa ve nokta-i istinadı olmazsa, bil-bedahe Rüstem ve Herkül'ün cesaretleri ve kahramanlıkları kırıldığı gibi, onun cesareti ve kuvve-i maneviyesi müzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder.. Ve kâinatın hadisatına esir olur. Herşeye karşı korkak bir dilenci hükmüne düşer.


Yükleniyor...