“Bu temsilin mealiyle (İkinci sözün) mühim bir mecliste, Ankara'da otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid, şakk-ı şefe etmiyecek derecede ilzam oldu.”(231)

İşte, “Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid” tabiri ile Bediüzzaman’dan tokat yiyen öylesi bir herifle Bediüzzaman'ın elbette lâtifeleşmesi söz konusu olamaz.

BEDiüZZAMAN URFA'DA

Diyarbekir'den sonra Urfa'ya gelen Bediüzzaman Hazretleri, ilk evvela Urfa'daki medreseleri ziyaret etmeye başlar. Birkaç gün medreselerde misafir kalır. Kıyafeti, o zamanın bir aşiret reisi gibi olduğu için, bir gün Urfa'nın o zamanki daracık caddelerinde dolaşırken, eski Halkevi, şimdi merkez PTT binası civarında iki üç polis, onun kamasından, tabancasından, giyiniş ve etvarından şüphelenerek müdahale etmek isterler. Aralarında çıkan münakaşa neticesinde, hiddetlenen Bediüzzaman, polislerin birisine bir tokat aşk eder, polisin bir dişi kırılır. Bunun üzerine onu Urfa Emniyet Müdürlüğü’ne kadar götürürler. Tam bu esnada, onu İstanbul'dan tanıyan o devre Urfa Meb'usu Meşhur Siverekli Ali Efendi (Ali Ağa) ve onun arkadaşı Badıllı Said Bey hadiseden haberdar olur ve hemen Urfa Emniyet Müdürlüğü’ne koşarlar. Her ikisi de Bediüzzaman'ın ellerine sarılır, öperler. Emniyet müdürü ve polisler bu manzara karşısında şaşkınlık içerisinde: “Efendim bu kimdir ki?” derler. Siverekli meb'us Ali Efendi: “Gözünüz kör ola, bu zat Bediüzzaman Molla Said-i Meşhur’dur” deyince; Emniyet müdürü ve polisler hemen ayağa kalkar, Bediüzzaman’ın ellerine sarılır, özür dilerler.

Siverekli Meb'us Ali Efendi, Üstâd Bediüzzaman'ı alır evine götürür, misafir eder. Amcam Bekir Badıllı'nın anlattığına göre, Bediüzzaman Hazretleri bundan sonra bir hafta kadar Siverekli Ali Ağa'nın evinde misafir kalır.

Bir hafta kadar Urfa Meb'usu Siverekli Ali Efendi'nin evinde misafir kalan Bediüzzaman Hazretleri, gündüzleri Urfa'daki medreseleri ve Ulemayı ziyaret ettiği gibi, yakın köy ve kazalarına da gidip gelmekte idi. Bir gün Bediüzzaman Said-i Kürdî'nin Urfa Yusuf Paşa Camii’nde bir konferans vereceği haberi ilân edilir.

Hadiseyi bizzat bana ve Abdullah Yeğin Ağabey’e ve başkalarına anlatan Urfalı çok yaşlı bir zat, (Allah rahmet eylesin, şimdi vefat etmiş, ismini de unutmuşuz.) şöyle demişti:

Yükleniyor...