AşÂİR iÇiNDE SEYAHATLARI

Hz. Üstâd Van'a geldikten sonra, iki üç ay bir bekleme ve çoktan beri bıraktığı medresesinin tanzimat işini bitirmesinden sonra, Temmuz ayı sonunda,(224) evvela Van dolayındaki Ertoşi aşâirinden başlamak sûretiyle, Hakkari, Bitlis, Muş, Ağrı, Diyarbekir ve Urfa şehir merkezleriyle etrafındaki bazı köy ve aşiretleri dolaşarak, meşrûtiyet hakkında bilgi verdi. Buralar da sorulan yüzlerce suallere cevab verdi. şehir merkezlerinde de konferanslar tertibledi.

Bediüzzaman'ın Van'dan başlayarak çıktığı bu seyahatinin proğramında Hacc’a gitme işi de vardı. Aynı yılda Nurşinli Meşhur şeyh Abdurrahman-ı Tağî'nin oğlu, büyük velî “Hazret” lakabiyle ma’ruf Muhammed Ziyaüddin de hac hazırlığını yapmaktaydı. Bediüzzaman ile çok sıkı ve karşılıklı muhabbetleri(225) dolayısıyla o sene hacda buluşmak ve beraber hac yapmak üzere muhabereleri olmuştu.

Böylece Üstâd’ın başlattığı bu seyahatları esnasında sorulan suallere verilen cevablardan, gerekse müşahede ettiği umumî durum veya ulemanın İslâm dini hakkındaki telakkîlerinden öğrendiği genel ahvalin hey'et-i umumiyesinden iki tane eser vücuda getirdi. Bunlardan birisi Reçetet’ül Avam veya Reçetet’ül Ekrâd.. İkincisi Saykâl’ül-İslâm veya Reçetet’ül Havas eserleridir. Bu iki eseri evvela Arapça, sonra da aynı meal ve ma'nada, fakat daha biraz genişçe Türkçe olarak kaleme almış ve “Reçetet’ül Avam” eserine Münâzarât ismini, “Saykal’ül İslâm” veya “Reçetet’ül Ulema” kitabına da Muhakemât ismini vermiştir.

Bu iki eserinin teşekkül ve te’lifleri hakkında, o zaman “Münâzarât” eserinin mukaddemesinde şöyle demiştir: “...şu saykal-ül İslâm ve Ekrad reçetesi olan iki eser, o dehşetli dağ ve dere ve sahraların kuvve-i münbitesi fevkalade neşv ü nema vererek, kırk elli gün zarfında hem yeşillendi, hem cesim bir şecere oldu, hem meyve verdi.

Evet, öyle bir vakitte vücuda geldi ki: Dağlar beni derelerin yed-i haşinine fırlatıyordu. Onlar da beni sahraların yüzlerine çarpıyordu. Sonra hamiyet-i milliye ve hamiyet-i İslâmiye, şu iki sınıf meyveleri dağ başından koparıp ve bazen rüzgâr vurup, derelerin dibine düşmüş meyveleri ilaç için toplayıp, medine-i medeniyetin çarşısına getirdiler. Hatta bir kısmı Başid dağının yemişidir: Bir taifesi Ferraşin ovasının meyvesidir. Bir miktarı Beyt’üş-şebab deresinde kırmızılanmış semeresidir.

Yükleniyor...