Bildiğime göre edipler edebli olurlar.. ve cerideler de terbiye-i efkâr ederler. şimdi ba'zı edipleri edepsiz ve bazı cerideleri de naşir-i ağraz görüyorum. Eğer edep böyle ise ve efkâr-ı umumî böyle müzebzeb olsa, şahid olunuz, ondan vazgeçtim. Bunda da dahil değilim.. ve Kürdistan'ın yüksek dağlarında, yani “Başit başında” ecsam ve elvah-ı âlemi ceridelerine bedel mütalaa edeceğim.
Muarradır feyza-i feyzimiz şeyn-i temennadan
Bize dad-ı ezeldir zirden, bâlâdan istiğna
Çekildik neşve-i ümitten, tul-u emellerden
O mecnunuz ki ettik vuslât-ı leylâdan istiğna
Tenbih: Medeniyetten isti'fam, sizi düşündürecek. Evet böyle istibdat ve sefahet ve zilletle memzuç medeniyete bedeviyeti tercih ediyorum. Bu medeniyet eşhası fakir ve sefih ve ahlâksız eder. Fakat hakikî medeniyet, nev-i insaniyyetin terakkî ve tekemmülüne ve mahiyet-i neviyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet eder. Bu nokta-i nazardan medeniyeti istememek, insaniyeti istememektir.
Hem de mânâ-yı meşrûtiyete ibtila ve muhabbetimin sebebi budur ki: Asya ve Âlem-i İslâmiyet’in istikbalde firdevs-i terakkisinin birinci kapısı meşrûtiyet ve hürriyettir.. Ve tali' ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da meşrutiyyetteki şûradır. Zira şimdiye kadar üçyüz milyon İslâm ecânibin istibdad-ı ma'nevisi altında eziliyor idi. şimdi hâkimiyyet-i millet âlemde, bâhusus bundan sonra Asya'da hükümferma olduğu halde, herbir ferd-i Müslüman hâkimiyetin bir cüz'-ü hakikisine malik olur.. Ve Hürriyet, üçyüz milyon İslâm’ı esaretten halas etmeye bir çare-i yegânedir. Farz-ı muhal olarak burada yirmi milyon nüfus, te’sis-i hürriyette çok zarar-dide olsalar da, feda olsunlar. Yirmiyi verir, üçyüzü alırız.
Diriğa! Bizdeki anasır, hava gibi muhtelittir. Su gibi mümteziç olmamış... İnşaallah elektrik-i hakâik-i İslâmiyetle imtizaç ederek, ziyay-i ma'arif ve hararetiyle kuvvet tevlid ederek, bir mizac-ı mu'tedile-i adalet vücuda gelecektir:
Yükleniyor...