İbarenin kalan bölümü ise, Arapların kışlık sıcak yerlerdeki kış faslını bitirip, oradan bahara, otlak yaylalara göçü andıran rihlet-i şitaiye teşbihi ile seyahatini ifade etmiştir.
Bu ibarede Bediüzzaman'ın kış mevsiminde Arabistan'a, şam'a vardığı mânâsı çıkmaz. Belki mânâsı, aynı asırda, aynı ülkede yaşıyan insanların fikir ve yaşayışça çok değişik seviyelerde olduklarını anlatmak istemektedir. O zamanlar Arap memleketlerinin dahi, doğuda yaşıyan insanlardan birazcık farklı olarak medeniyetçe kış mevsimini yaşıyan insanlar olduklarını, oradan İstanbul’a doğru gelmesini de medeniyet yaylasına ve bahara çıkmaya benzetilmektedir. Yani bu ibarenin maddi bir kış ile, yaz ile ilgisi yoktur, her ne ise...
İstanbul’DAN AYRILIş SEBEPLERİ
Gelelim Bediüzzaman'ın İstanbul’dan ayrılışının maddi sebeplerine: Yukarıda da geçtiği üzere, Bediüzzaman Divan-ı Harb mahkeme müdafaatının son kısmında: İstanbul'un kendisini sathında kalmayı kabul etmediğini, batnına geçirmek istediğini, yani o günkü İstanbul'un karışık, bulanık, bir yönüyle de dehşetli, korkulu havasının verdiği hal ile, herkesin ya susup bir şey söyliyemediği veya söylemek istemediği, yada gazetecilerin yaptığı neşriyat gibi müdahanecilik durumuna düştükleri bir ortamda, bu umumî hava dışında kalmanın çok zor olacağını, İstanbul'da kalmak için, kendisinin de bu umumî havaya ayak uydurmakla mümkin olabileceğini, o ise kendisinin fıtratına, izzet-i imâniyesi ve vakarına zıt ve muhalif olduğu için, İstanbul'u terk edeceğini yazıyordu. Kalmak için bir şartı vardı: Eğer Mart ve Mayıs ayında yapılan isyanlar, kargaşalıklar neticesinde başlanan zulüm ve tenkillerin açtığı yaraları tedavi yoluna gidilirse, belki İstanbul'da kalması mümkün, -fakat onun bu istek ve şartı yerine gelmediği için- İstanbul'dan, hatta medeniyetten veda' etme kararını aldı. Bu dönüş kararını verdiği sırada “İstanbul'dan Vedânâme” başlığı altında bir yazı neşrettikten sonra, ayrıldı. Yazı aynen şöyledir:
“İstanbul'DAN VEDÂNÂME
“Ey Koca İstanbul! Müsavat ve uhuvveti sende devr-i İstibdatta, yalnız tımarhânede.. Meşrutiyyet'te, yalnız tevkifhânede gördüm. Elveda' ey gelin libasını giymiş Acûze-i şemta! Usandım, sen zehirli bir bala benzersin. Belki medenî libası giymiş vahşi adama benzersin. Sûreten ne kadar medeniliğin var; sîreten dahi nifak, sefahet, ağraz içinde o kadar, o derece vahşisin; tam dünyaya benzersin. Dünyaya geldiğime ben de pişman oldum. “Riyanın sözünü” seni tasavvur ettikçe tahattur ediyorum.
Bu ibarede Bediüzzaman'ın kış mevsiminde Arabistan'a, şam'a vardığı mânâsı çıkmaz. Belki mânâsı, aynı asırda, aynı ülkede yaşıyan insanların fikir ve yaşayışça çok değişik seviyelerde olduklarını anlatmak istemektedir. O zamanlar Arap memleketlerinin dahi, doğuda yaşıyan insanlardan birazcık farklı olarak medeniyetçe kış mevsimini yaşıyan insanlar olduklarını, oradan İstanbul’a doğru gelmesini de medeniyet yaylasına ve bahara çıkmaya benzetilmektedir. Yani bu ibarenin maddi bir kış ile, yaz ile ilgisi yoktur, her ne ise...
İstanbul’DAN AYRILIş SEBEPLERİ
Gelelim Bediüzzaman'ın İstanbul’dan ayrılışının maddi sebeplerine: Yukarıda da geçtiği üzere, Bediüzzaman Divan-ı Harb mahkeme müdafaatının son kısmında: İstanbul'un kendisini sathında kalmayı kabul etmediğini, batnına geçirmek istediğini, yani o günkü İstanbul'un karışık, bulanık, bir yönüyle de dehşetli, korkulu havasının verdiği hal ile, herkesin ya susup bir şey söyliyemediği veya söylemek istemediği, yada gazetecilerin yaptığı neşriyat gibi müdahanecilik durumuna düştükleri bir ortamda, bu umumî hava dışında kalmanın çok zor olacağını, İstanbul'da kalmak için, kendisinin de bu umumî havaya ayak uydurmakla mümkin olabileceğini, o ise kendisinin fıtratına, izzet-i imâniyesi ve vakarına zıt ve muhalif olduğu için, İstanbul'u terk edeceğini yazıyordu. Kalmak için bir şartı vardı: Eğer Mart ve Mayıs ayında yapılan isyanlar, kargaşalıklar neticesinde başlanan zulüm ve tenkillerin açtığı yaraları tedavi yoluna gidilirse, belki İstanbul'da kalması mümkün, -fakat onun bu istek ve şartı yerine gelmediği için- İstanbul'dan, hatta medeniyetten veda' etme kararını aldı. Bu dönüş kararını verdiği sırada “İstanbul'dan Vedânâme” başlığı altında bir yazı neşrettikten sonra, ayrıldı. Yazı aynen şöyledir:
“İstanbul'DAN VEDÂNÂME
“Ey Koca İstanbul! Müsavat ve uhuvveti sende devr-i İstibdatta, yalnız tımarhânede.. Meşrutiyyet'te, yalnız tevkifhânede gördüm. Elveda' ey gelin libasını giymiş Acûze-i şemta! Usandım, sen zehirli bir bala benzersin. Belki medenî libası giymiş vahşi adama benzersin. Sûreten ne kadar medeniliğin var; sîreten dahi nifak, sefahet, ağraz içinde o kadar, o derece vahşisin; tam dünyaya benzersin. Dünyaya geldiğime ben de pişman oldum. “Riyanın sözünü” seni tasavvur ettikçe tahattur ediyorum.
Yükleniyor...