Ahmed Nazif Çelebi’nin adı geçen yazısı şöyledir: (Bir kısmını alıyoruz.)
“Risale-i Nur'un tercümanı, müellif ve sahibi olan zât, 1324 ve 1325 Rumî (1907 ve 1908 Miladî) senelerinde İstanbul’da iştiharla Bediüzzaman namı ve lâkabiyle matbûatın sıtayişle neşriyatından mütehassis olarak, o zaman 17 yaşında bulunduğum ve çok câhil ve çocukluk devresinde iken, bu mübarek isim kalbimde yer tutmuş ve bu lâkabı, muhabbet hürmeti için olacak ki; 1326 (1910) senesinde Hazret-i Üstâd’ın, Bediüzzaman Said-i Kürdî lâkabı altında Karadeniz seyahatinde iki hizmetkârı ile İnebolu'yu ziyaret ederek, o zaman İnebolu'nun meşhur ulemasından Hacı Ziya ve diğer ulema arasında vapura teşyi' edildiği sırada, tesadüfen çarşıda karşılaştığım ve çok derin muhabbet hissiyle bu mübarek zata selâm durarak, mütebessim ve nurani simalarıyla ve keskin nazarlarıyla selâmlarına ve manevi nazarlarıyla iltifatlarına mazhar olduğum günden beri, artan muhabbet ve alâkamın otuz senelik hatırımdan kat'iyyen silinmediğini ayn-el yakin görüyorum...”(207)
Yine bu seyahatin mezkûr tarihte vaki' olduğunu teyiden eski matbu' Münazarat eserinin baş tarafında teşbihli, kinayeli olan şöyle bir ibare vardır:
“...Vakta Meşrutiyyet'in ikinci yaşında, İstanbul'un temsil ettiği asırdan, tarihvarî bir nazarla göçüp, kurun-ı vustaya karşı aşağıya inmekle; aşâir-i ekradın içinde cevelan ile, bahardan güze bir rihlet-i sayfiyye, güzden bahara bilad-ı Arabiyeden bir rihlet-i şitaiye ettim...”(208)
Bu teşbihli ibarede Meşrûtiyet'in ikinci yaşında İstanbul'dan ayrıldığını, o ise 1910 tarihi olduğunu(209) te'yid eder.
N. Şahiner’in bu ibareyi başka mânâ ve tarihlere tatbik etmesi yanlış olsa gerektir. Mesela “İstanbul'un temsil ettiği asırdan tarihvârî bir nazarla göçüp kurun-ı vustaya karşı aşağıya inmekle aşâir-i ekrâdın içinde cevelân ile, bahardan güze bir rihlet-i sayfiye, güzden bahara bilad-ı Arabiyeden bir rihlet-i şitaiye ettim:” ifadesi teşbihli bir hakikattir. Tarihvarî bir nazarla diyor. Yani tarihi hatırlatan, hayale tasvir eden bir adese ile; İstanbul'un temsil ettiği medeniyet asrından ki bahara müşabihtir, ortaçağ insanlarını ve asrını andıran Kürt aşiretlerinin içine inmeyi, yukardan aşağı teşbihi ile İstanbul'un temsil ettiği medeniyet asrının baharından, doğudaki yaşayış ve medeniyetçe henüz güz mevsimini yaşayan insanların içine; yukarıki bahar yaylalarından aşağılara doğru, kış meskenlerini kurmak için göç eden Bedevî Arap kabilelerinin rihlet-i sayfiye adını verdikleri bir teşbihle dile getiriyor.
“Risale-i Nur'un tercümanı, müellif ve sahibi olan zât, 1324 ve 1325 Rumî (1907 ve 1908 Miladî) senelerinde İstanbul’da iştiharla Bediüzzaman namı ve lâkabiyle matbûatın sıtayişle neşriyatından mütehassis olarak, o zaman 17 yaşında bulunduğum ve çok câhil ve çocukluk devresinde iken, bu mübarek isim kalbimde yer tutmuş ve bu lâkabı, muhabbet hürmeti için olacak ki; 1326 (1910) senesinde Hazret-i Üstâd’ın, Bediüzzaman Said-i Kürdî lâkabı altında Karadeniz seyahatinde iki hizmetkârı ile İnebolu'yu ziyaret ederek, o zaman İnebolu'nun meşhur ulemasından Hacı Ziya ve diğer ulema arasında vapura teşyi' edildiği sırada, tesadüfen çarşıda karşılaştığım ve çok derin muhabbet hissiyle bu mübarek zata selâm durarak, mütebessim ve nurani simalarıyla ve keskin nazarlarıyla selâmlarına ve manevi nazarlarıyla iltifatlarına mazhar olduğum günden beri, artan muhabbet ve alâkamın otuz senelik hatırımdan kat'iyyen silinmediğini ayn-el yakin görüyorum...”(207)
Yine bu seyahatin mezkûr tarihte vaki' olduğunu teyiden eski matbu' Münazarat eserinin baş tarafında teşbihli, kinayeli olan şöyle bir ibare vardır:
“...Vakta Meşrutiyyet'in ikinci yaşında, İstanbul'un temsil ettiği asırdan, tarihvarî bir nazarla göçüp, kurun-ı vustaya karşı aşağıya inmekle; aşâir-i ekradın içinde cevelan ile, bahardan güze bir rihlet-i sayfiyye, güzden bahara bilad-ı Arabiyeden bir rihlet-i şitaiye ettim...”(208)
Bu teşbihli ibarede Meşrûtiyet'in ikinci yaşında İstanbul'dan ayrıldığını, o ise 1910 tarihi olduğunu(209) te'yid eder.
N. Şahiner’in bu ibareyi başka mânâ ve tarihlere tatbik etmesi yanlış olsa gerektir. Mesela “İstanbul'un temsil ettiği asırdan tarihvârî bir nazarla göçüp kurun-ı vustaya karşı aşağıya inmekle aşâir-i ekrâdın içinde cevelân ile, bahardan güze bir rihlet-i sayfiye, güzden bahara bilad-ı Arabiyeden bir rihlet-i şitaiye ettim:” ifadesi teşbihli bir hakikattir. Tarihvarî bir nazarla diyor. Yani tarihi hatırlatan, hayale tasvir eden bir adese ile; İstanbul'un temsil ettiği medeniyet asrından ki bahara müşabihtir, ortaçağ insanlarını ve asrını andıran Kürt aşiretlerinin içine inmeyi, yukardan aşağı teşbihi ile İstanbul'un temsil ettiği medeniyet asrının baharından, doğudaki yaşayış ve medeniyetçe henüz güz mevsimini yaşayan insanların içine; yukarıki bahar yaylalarından aşağılara doğru, kış meskenlerini kurmak için göç eden Bedevî Arap kabilelerinin rihlet-i sayfiye adını verdikleri bir teşbihle dile getiriyor.
Yükleniyor...