Böylece Bediüzzaman Hazretleri yaptığı bu kahramanca pervasız müdafaaları neticesinde, kendisine beraat verilerek serbest bırakılmışdır. Tarihçi Cemal Kutay’ın -eğer doğru ise- rivayetine göre, mahkemenin beraat kararı Bediüzzaman'a tebliğ edildiği zaman, yalnız beraatı kabul etmemiş, bütün fırtınalı hadiselerden masumiyetinin ve adem-i mes'uliyetinin kararını da taleb etmiş ve almıştır.(204)

Mahkemeden (Birinci Divan-ı Harp Mahkemesi’nden) beraat edip serbest bırakılan Bediüzzaman Hazretleri, mahkemeye teşekkür etmiyerek, şimdiki İstanbul Üniversitesi binasından Sultan Ahmed'e kadar yürümüş ve “Zalimler için yaşasın Cehennem! Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye bağıra bağıra ilerlemiştir.

Üstâd Bediüzzaman bu olayı, 1948 senesinde Afyon Mahkemesi’nde yaptığı müdafaalarında bir münasebetle bizzat şöyle anlatır:

“...31 Mart hadisesinde sekiz Taburu bir nutukla itaate getiren ve Divan-ı Harb-i Örfî'de, mahkemedeki paşaların “sen de mürtecisin, şeriat istemişsin!” diye suallerine karşı i'dama beş para kıymet vermeyip, cevaben: “Eğer meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün cin ve ins şahit olsun ki, ben mürteci'yim.. ve şeriatin bir tek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım!.” diyen ve o büyük zâbitleri hayretle takdire sevkedip, idamını beklerken, beraatına karar verdikleri.. ve tahliye, olup dönerken onlara teşekkür etmiyerek “Zalimler için yaşasın Cehennem” diye yolda bağıran...”(205)

NETiCE

Az yukarda “Ceride-i Sofiye” ve “Tanin” gazetesinin verdiği malûmata istinaden arz olunduğu veçhile, mahkemenin Bediüzzaman’a verdiği bu beraat kararı, 25 Mayıs 1909 gününde olduğuna katiyyetle hükmedilebilir. Müdafaatının en son kısmında bulunan şöyle bir ibare dahi bu meseleyi te’kid eder:

“...Ben geçen sene garîb-üz-zaman idim. Sonra Bediüzzaman oldum. şimdi de bid'at-üz-zaman oldum. İstanbul’a da şeâmet oldum. O da bana şeâmetli oldu. Beni sathında kabul etmez, batnına geçirmek istiyor. Bahusus Mart ve Mayıs ayları müstebit aylardır. Martı kadro hâricine çıkarmalı. Mayısı da tekaût etmeli, ta muvazene-i malî husule gelsin. Çıkılmıyacak yola sapılmış bir işarettir:

Elhasıl: Ya ben İstanbul'da kalacağım, yahut da bu iki ay gitmeyecek ise, ben veda' edeceğim.”(206)

Yükleniyor...