şöyle ki:
İttihad ve Terakkicilerin hükûmet başına geçmeleriyle, Padişah Abdülhamid’in eski yetki ve fermanları tamamen elinden -anayasaları mucibince- alınmış gibi bir nevi’ muattal vaz'iyette durdurulduğu bir zamanda, Bediüzzaman Hazretleri onunla hem musalâha etmek, hem de onu hilâfet makamında kaim etmek için, çare olarak ona ba'zı hizmet yollarını ve metodlarını bildiren açık mektup neşrettiğini ifade eder.
Büyük hizmetlerinin unvanı olan öteki yarı cinayeti ise, o zaman yâd etmez. Fakat bilâhare bir kumandanın; bozuk ve mason İttihâdçıların tam halefi olarak büsbütün Avrupacı, dinden ve İslâmî ananelerinden tecerrüd etme zihniyet ve hareketini hadislerle dile getiren Beşinci şua Risalesi’ni yazdığı için, kendisinin yirmibeş sene keyfi, küfrî zihniyet hesabına işkenceler altında bırakılmasına sebeb olduğundan bahseder.
Bu, “Cinayet” ile tesmiye ettiği büyük ve yüce hizmetlerinin unvanları ve gerçek milliyetperverlik ve vatanperverlik ve hamiyetkârlığın ifade ve nişanelerinin manzumesinin büyük bir bölümü, bu kitabın içinde -hadiseleri aydınlatıcı delil ve belgeler olmaları hasebıyla- yer yer kaydedilmiş olduğundan, burada bu icmalli fihristecik ile iktifa ederek, okuyucuyu “Divan-ı Harb-i Örfî ve Said-i Nursi” adlı esere havale etmek isteriz.
MüDAFAATININ DEVAMI
Bu onbirbuçuk cinayetlerin sıralanmasından sonra, 31 Mart'ın Birinci Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’ne karşı müdafaatını şöylece sürdürmüştür:
“Ey paşalar, zabitler! Bu onbirbuçuk cinayetin şahidleri binlerce adamdır. Belki bazılarına İstanbul'un yarısı şahittir. Ben bu onbirbuçuk cinayetin cezasına rıza ile beraber, ‘Onbirbuçuk sualime’ de cevab isterim. İşte bu seyyiatıma bedel, bir hasenem de var, söyleyeceğim: Herkesin şevkini kıran ve neşesini kaçıran ve ağraz ve hiss-i taraftarlığı uyandıran ve sebeb-i tefrika olan cem'iyyat-i avamiyeyi teşkiline sebebiyet veren meşrûtiyet-ül isim ve mûstebid-ül ma'na olan; İttihad ve Terakkî'nin ismini lekedar eden buradaki şu'be-i hafiyeye(194) muhalefet ettim.
İttihad ve Terakkicilerin hükûmet başına geçmeleriyle, Padişah Abdülhamid’in eski yetki ve fermanları tamamen elinden -anayasaları mucibince- alınmış gibi bir nevi’ muattal vaz'iyette durdurulduğu bir zamanda, Bediüzzaman Hazretleri onunla hem musalâha etmek, hem de onu hilâfet makamında kaim etmek için, çare olarak ona ba'zı hizmet yollarını ve metodlarını bildiren açık mektup neşrettiğini ifade eder.
Büyük hizmetlerinin unvanı olan öteki yarı cinayeti ise, o zaman yâd etmez. Fakat bilâhare bir kumandanın; bozuk ve mason İttihâdçıların tam halefi olarak büsbütün Avrupacı, dinden ve İslâmî ananelerinden tecerrüd etme zihniyet ve hareketini hadislerle dile getiren Beşinci şua Risalesi’ni yazdığı için, kendisinin yirmibeş sene keyfi, küfrî zihniyet hesabına işkenceler altında bırakılmasına sebeb olduğundan bahseder.
Bu, “Cinayet” ile tesmiye ettiği büyük ve yüce hizmetlerinin unvanları ve gerçek milliyetperverlik ve vatanperverlik ve hamiyetkârlığın ifade ve nişanelerinin manzumesinin büyük bir bölümü, bu kitabın içinde -hadiseleri aydınlatıcı delil ve belgeler olmaları hasebıyla- yer yer kaydedilmiş olduğundan, burada bu icmalli fihristecik ile iktifa ederek, okuyucuyu “Divan-ı Harb-i Örfî ve Said-i Nursi” adlı esere havale etmek isteriz.
MüDAFAATININ DEVAMI
Bu onbirbuçuk cinayetlerin sıralanmasından sonra, 31 Mart'ın Birinci Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’ne karşı müdafaatını şöylece sürdürmüştür:
“Ey paşalar, zabitler! Bu onbirbuçuk cinayetin şahidleri binlerce adamdır. Belki bazılarına İstanbul'un yarısı şahittir. Ben bu onbirbuçuk cinayetin cezasına rıza ile beraber, ‘Onbirbuçuk sualime’ de cevab isterim. İşte bu seyyiatıma bedel, bir hasenem de var, söyleyeceğim: Herkesin şevkini kıran ve neşesini kaçıran ve ağraz ve hiss-i taraftarlığı uyandıran ve sebeb-i tefrika olan cem'iyyat-i avamiyeyi teşkiline sebebiyet veren meşrûtiyet-ül isim ve mûstebid-ül ma'na olan; İttihad ve Terakkî'nin ismini lekedar eden buradaki şu'be-i hafiyeye(194) muhalefet ettim.
Yükleniyor...