Bizim düşmanımız cehalet ve zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı cihad edeceğiz. San’at, ma’rifet, ittifak silahıyla... Amma komşularımız ve bizi teyakkuz ve terakkîye sevk eden Ermenilerle kemal-i memnûniyetle dost olup, hakiki kardaşlarımız olan Türklerle elele vereceğiz. Zira husumette fenalık var. Husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz.

İşte, o hammalların Avusturya’ya karşı -benim gibi Avrupa’ya karşı boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkilâne hareketleri bu nasihatin te’siri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını ta’dil etmek ve bu boykotajla Avusturya’ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden cinayet ettim ki, bu belâya düştüm.”(117)

Görüldüğü gibi, Bediüzzaman Said-i Kürdî(118) Hazretleri İstanbul’daki yirmi-otuzbin gibi az bir sayı olmayan safdil, entrika ve politikaya aklı ermez, fitnelere çabuk kapılabilir olan kendi hemşehrilerini asayiş için can damarı hükmündeki noktalarda ikaz ve irşad etmektedir.

Birisi: Padişah ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın, mutlak itaatlarının ziyade olacağını, ancak itaat şartlarının yerine gelmesi halinde itaatın lâzım olacağını...

İkincisi: O sıra Ermenilerin serseri siyasilerinin hadise çıkararak, memlekette karışıklık çıkarmak istemelerine karşı; o zaman Anadolu’nun hemen her tarafında, özellikle şark vilâyetlerinde çoklukla bulunan Ermenilerin hareketlerine misilleme olarak takınılacak davranışların, ancak bir anarşiyi netice vereceğini, dolayısıyla terakkî ve medeniyetin geriye tepeceğini.. o ise, zararımıza olacağını ihtar etmektedir.

Üçüncüsü: Hürriyetin i’lânı ile birlikte patlak veren ırkçılık zihniyeti, hususan ecnebiler o sıra bunu bütün kuvvetleriyle İslâm âleminin içine ekilmesine çalışmaları sırasında bir çok milletler Türk milletine karşı nefret ve iğbirar içine girerek, rekabet daiyesiyle, siyasî kulüpler açtıkları sıra da, Bediüzzaman Hazretleri evvela ve en başta şarklı hemşehrilerini tenbih edip, mutlaka Türk milletiyle elele verip ittihad ve itaat etmenin zarurî ve lâzım olduğunu sık sık ihtar etmiştir. Onun o zamanki makale ve nutuklarında bu ihtar ve ikazların örnekleri çoktur. Ezcümle: “İstanbul’da bulunan Kürtlere telkinat” başlığı altındaki nutuk.. ve Meşrutiyet hakkında o zaman şark aşiretlerinin reislerine, meşayihlerine çektiği telgraflarının metni vesaire bu iddiamızı ispatlamaktadır.

(Bak: Âsâr-ı Bediiye, s: 358, 362, 365, 367 ve yine o zamanlarda neşrettiği Münazarât eserinin birçok yerine...)

Yükleniyor...