İşte şekilciliğin galebesiyle, mes’elenin mahiyet ve iç yüzüne nüfûz edemiyen bazı insanlar, Bediüzzaman Hazretleri’nin bu çok azîm olan İslâmî milliyetçilik tedbiriyle ve Osmanlılığın hilâfet noktasındaki idaresinin ahengi içinde devam ve bekasını netice verecek olan fikir ve tedbirlerini muhtevî bu hitabesinden halen ürkenler mevcuttur. Mes’elenin üzerine giderek Bediüzzaman’ın gizli-saklı ve muğlak, yahut -haşa- tezât teşkil eden hiç bir fikir ve tedbirinin olmadığını veya o nevi’ mahzurları ima eden hiç bir yazı ve makalesinin bulunmadığını.. hepsinin de birbirlerini tamamladıklarını ortaya rahatlıkla koymak yerine; şüpheli, mahzurlu bir şekilde gizlemek, saklamak veya göstermemek cihetine gidenlerin büyük hata ettiklerini bilmeleri gerekir sanırım.
şARKLI HEMşEHRİLERİNE NASİHATLARI
Yine bu döneme ait olarak Bediüzzaman’ın İstanbul’daki şarklı hemşehrileri olan işçi ve hammalları fitnelere ve anarşiye karşı dikkatli davranmalarını nasihatlarıyla, ikazlarıyla te’min etmesi hizmetidir. Bu hususta yazılı belgeler çoktur. Sadece bir-iki tanesini görelim:
1- Divan-ı Harb-i Örfi müdafaanamesinin üçüncü cinayetinde mahkemeye karşı ispatlı olarak der ki:
“İstanbul’da yirmi bine yakın Kürdler, hammal ve gafil ve safdil olduklarından, müstebidlerin onları iğfal ile Kürt kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürtlerin umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları bir tarikla Meşrutiyet’i onlara telkin ettim. şu mealde: “İstibdat zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve şeriâttır. Padişah, ne vakit Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tabi’ olmayıp zulüm edenler, padişah da olsa, hayduttur.
Yükleniyor...