Amma gerçek asliyeti ise, Bediüzzaman Hazretleri şark vilâyetlerinde büyük bir hizmeti gerçekleştirmek gaye ve ümidiyle İstanbul’a gelmiş, çeşitli hadiselerle karşılaşmış, hapis olmuş, i’dam talebiyle Divan-ı Harb’e verilmişti. Zâhiri sebeplere göre, kendisinin tasavvur ettiği hizmetlerin tahakkukuna sebep olacak şeyler ortadan kalkmış ve bir nevi’ ümit kaynağı kurumuştu. Fakat tam bu sırada ümitsizlik içine girerek değil, başka mecralarda hizmet yollarını göstererek, şark vilâyetlerini ümide sevketmekteydi.
İşte bu hitabenin baş tarafında şöyle der: “... Hikmet-i İlahî denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa’ib kanun-u nuranî-yi İlâhinin müessisi olan hikmet-i İlahî, ufk-ı ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki; tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi’ olan hamiyet ve kuvvetinizi, fikr-i milliyetle tevhid ve mezc ederek; zerratın câzibe-i cüz’iyeleri gibi, bir cazibe-i umumi-i millî teşkili ile, “Kürd” gibi bir kitle-i azîmeyi küre gibi tedvir ederek, şems-i şevket-i İslâmiye ve Osmaniyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba’la muvazene ve aheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz!..”(116)
Birazcık şimdiki Türkçe ile açıklanması icab ederse şöyledir:
“Alemin tedbir ve tedviri hususunda, onun kanunlarının merkezi veya makinesinin nizamı; ve bütün kâinatın her tarafına telgraf ve telefon hatları gibi uzanmış ve her tarafa dal ve budak salmış Allah’ın nûranî kanunlarının ve nizamlarının santralı hükmünde olan “Hikmet-i İlahi” Ezel ufkundan
Yükleniyor...