Aksi halde “âdem-i merkeziyet” fikriyle, yani; hiç biri diğerine bağlı olmadan umumi tedbir, idare ve proğram işleri hususunda da bunları birbirine bağlayacak herhangi bir merkez bulunmaksızın, her bir millet kendi başına kendini idare etmek modeli ise, bu ayrı ayrı ırklara mensub milletleri birbirine bağlayacak bağlarını ve rekabet ve müsabaka ile yek-diğerine akan terakki, kuvvet ve medeniyet mecralarının âmili olan isti’dat, kabiliyet ve gelenek mecralarını tahrib edecek, yırtacak ve söküp atacaktır: Öyle oluncada bu merhaleden “adem-i merkeziyet” tezinin amcası oğlu olan her bir ırka mahsus siyasi kulüpler vesilesiyle; -zâten merkezden, yani zahirde Osmanlılık icraatını elinde tutan Türk milletinden bazı sebeplerden naşî umumi nefret vardır-. Ve mütehakkimane istibdat cihetiyle ve ırk ve mezheblerinin şiddetli ihtilâflariyle birdenbire bir kuvve-i anilmerkeziye ile (Yâni; merkezi kuvvetlendirmeye doğru toplanan kuvvet bedeline, merkezden etrafa yayılıp dağılan kuvvete) dönüşeceğinden, şimdi verilmiş olan Hürriyet me’zuniyetine, bir de ek olarak yeni bir tevsi’ teşebbüsüne girişmek ile; o me’zuniyet kabına vahşet ve cehaletin hacmi sığmayacağından, taşacaktır. O ise hem Osmanlılığı hem Meşrutiyet’i muhafaza eden perdeleri taşkınlıklarla yırtacak ve onun neticesi olarak da, her bir millet evvela muhtariyet isteyecek, sonra da istiklâliyet.. ondan sonra da tarihteki hercümerc sebebi olan meşhur Tavaif- i mülûk şekline dönüşecektir...ilh”
2- Yine aynı mevzuda, 23 Mart 1909’da neşrettiği “Dağ meyvesi acı da olsa devadır” başlıklı makalesinin altıncı maddesinde şöyle der:
“Osmanlılığın meyl-i terakkisini fa’al etmektir, şöyle ki: Bu devletin mabih-il-hayatı ve dini, din-i İslâm olduğundan, her bir Osmanlı i’lâ-i şevket-i İslâmiye’ye mükellef ve her bir mü’min i’la-i kelimetullah’a muvazzaftır. Ve bu zamanda i’lâ’ın en büyük sebebi maddeten terakki olduğundan ve terakkinin en müthiş düşmanı cehalet ve zaruret ve ihtilâfa; Seyf-ül ma’rifet ve sa’y-ı insanî ve ittihad ile, din namına ittihad edeceğiz. Amma a’da-yı harici, medenî olduklarından, fikren galebe çalmak lâzımdır. O ciheti de berahin-i şeriata havale edeceğiz.”(115)
Bu parağraf, doğrudan doğruya Osmanlılık hilâfetinin devam ve beka ve hayatiyeti için en evvel ve en elzem tedbir ve hareket noktasını tesbit etmektedir.. Ve tahmin ediyorum, anlaşılmayan bir tarafı yoktur.
3- Yine, Osmanlı hilâfetinin devam ve bekası için hayatî tedbirlerden birisi de yukarıda geçen aynı makalenin yedinci maddesi içinde yer almaktadır. Bu yedinci madde daha çok merhum Sultan Abdülhamid’e hitab eder. Lâkin onun şahsında Osmanlı Saltanatı’nın hilâfet noktasındaki devamı için tedbir ve çareler sıralanmaktadır. Fakat bu bahis, üst taraflarda “Bediüzzaman ve Sultan Abdülhamid” başlığı altındaki fasılda geçtiği için, tekrara lüzum görülmemiştir.
2- Yine aynı mevzuda, 23 Mart 1909’da neşrettiği “Dağ meyvesi acı da olsa devadır” başlıklı makalesinin altıncı maddesinde şöyle der:
“Osmanlılığın meyl-i terakkisini fa’al etmektir, şöyle ki: Bu devletin mabih-il-hayatı ve dini, din-i İslâm olduğundan, her bir Osmanlı i’lâ-i şevket-i İslâmiye’ye mükellef ve her bir mü’min i’la-i kelimetullah’a muvazzaftır. Ve bu zamanda i’lâ’ın en büyük sebebi maddeten terakki olduğundan ve terakkinin en müthiş düşmanı cehalet ve zaruret ve ihtilâfa; Seyf-ül ma’rifet ve sa’y-ı insanî ve ittihad ile, din namına ittihad edeceğiz. Amma a’da-yı harici, medenî olduklarından, fikren galebe çalmak lâzımdır. O ciheti de berahin-i şeriata havale edeceğiz.”(115)
Bu parağraf, doğrudan doğruya Osmanlılık hilâfetinin devam ve beka ve hayatiyeti için en evvel ve en elzem tedbir ve hareket noktasını tesbit etmektedir.. Ve tahmin ediyorum, anlaşılmayan bir tarafı yoktur.
3- Yine, Osmanlı hilâfetinin devam ve bekası için hayatî tedbirlerden birisi de yukarıda geçen aynı makalenin yedinci maddesi içinde yer almaktadır. Bu yedinci madde daha çok merhum Sultan Abdülhamid’e hitab eder. Lâkin onun şahsında Osmanlı Saltanatı’nın hilâfet noktasındaki devamı için tedbir ve çareler sıralanmaktadır. Fakat bu bahis, üst taraflarda “Bediüzzaman ve Sultan Abdülhamid” başlığı altındaki fasılda geçtiği için, tekrara lüzum görülmemiştir.
Yükleniyor...