mündemiç ve münteşirdir; mevcudiyetimizi, efkâr-ı umumiyemizin kıymetini rakibimiz ile muvazene edersek, tenzil edeceğiz. Bize lâzım Türklerle -ki güya mazlumiyetle zayi’ olan eski şanlı kuvvetleri akıl ve ma’rifetlerine inzimam etmişdir- İttihad edeceğiz. Onlar bizi müdafaa etsin. Zira onlara çok ücret vermişiz.”(111)
Evet, bu parağraf açık ve kesindir. Bediüzzaman Hazretleri’nin Kürtlük-Türklük hususundaki fikir ve düşüncesi de zahirdir. Başka bir şey anlatmaya da hâcet yoktur.
Yalnız burada bu hususa da temas etmek gerekir ki; Bediüzzaman Hazretleri bir çok dinî ve millî cemiyet ve kulüplerle temas ve dostluk içinde olduğu gibi, ilk başlarda Kürt Teâvün Cemiyeti’nin de, reislerinin dindar ve âlim ve hürriyetperver ve meşrutiyetçi zâtlar olması hasebiyle; ayrıca onların herhangi bir taşkın hareketleri zuhur etmemesi ve Osmanlı camiasında bir İslâm milliyetçiliğine yönlendirilmesi için, dostluk ve samimiyet içinde ona yanaşmış. Hatta 1908’de bu cemiyet adına kurulan “Kürt Teavün ve Terakkî Gazetesi”nde Kürtçe bir makalesini ve daha sonra bir iki makalesini Türkçe olarak neşrettirmişti. Fakat bilâhare, bu cemiyetin ileri gelenlerinden Celadet Bedirhanî ve onun reisi Hakkârili Seyyid Abdülkadir ve diğerleri, Bediüzzaman’ın milliyetçilik konusunda yalnız Osmanlı camiasına bağlı bir İslâm milliyetçilik mefküresini garip bir şekilde yorumlayarak, güya Bediüzzaman, Türklerin beyliğini Kürtler içinde idameye çalışan, dolayısıyla kendi şahsî şöhret ve makâmları peşinde olan adam şeklinde, dedikodu ve gıybet yapmaları üzerine; Bediüzzaman Hazretleri yukarıdaki parağrafdan evvel, bir kaç madde halinde bu konudaki fikriyatının esas proğramını kaydettikten sonra, şöyle şiddetli bir hitabda bulunmaktadır:
“Yahu, bu güzel hakaikı eğer fehmetmişsen, bak ne pis te’ville rağbet-i umumiyeye karşı sed çekmişler. şöyle: Güya ben Kürtlerin ittifakında başkasının beyliğini intac edeceğim gibi, kelimat-ı lâ- ya’kilâne ile ve katiyyen bir madde-i rekabet mabeynimizde olmayan zâtlara hased ve garaz ve kendim için usandığım şöhretten ve çirkin gördüğüm riyaseti istiyorum.. gibi kelimat-ı hodperestane ile kıymet-i zâtiyelerini gösterdiler.”(112)
Evet, bu parağraf açık ve kesindir. Bediüzzaman Hazretleri’nin Kürtlük-Türklük hususundaki fikir ve düşüncesi de zahirdir. Başka bir şey anlatmaya da hâcet yoktur.
Yalnız burada bu hususa da temas etmek gerekir ki; Bediüzzaman Hazretleri bir çok dinî ve millî cemiyet ve kulüplerle temas ve dostluk içinde olduğu gibi, ilk başlarda Kürt Teâvün Cemiyeti’nin de, reislerinin dindar ve âlim ve hürriyetperver ve meşrutiyetçi zâtlar olması hasebiyle; ayrıca onların herhangi bir taşkın hareketleri zuhur etmemesi ve Osmanlı camiasında bir İslâm milliyetçiliğine yönlendirilmesi için, dostluk ve samimiyet içinde ona yanaşmış. Hatta 1908’de bu cemiyet adına kurulan “Kürt Teavün ve Terakkî Gazetesi”nde Kürtçe bir makalesini ve daha sonra bir iki makalesini Türkçe olarak neşrettirmişti. Fakat bilâhare, bu cemiyetin ileri gelenlerinden Celadet Bedirhanî ve onun reisi Hakkârili Seyyid Abdülkadir ve diğerleri, Bediüzzaman’ın milliyetçilik konusunda yalnız Osmanlı camiasına bağlı bir İslâm milliyetçilik mefküresini garip bir şekilde yorumlayarak, güya Bediüzzaman, Türklerin beyliğini Kürtler içinde idameye çalışan, dolayısıyla kendi şahsî şöhret ve makâmları peşinde olan adam şeklinde, dedikodu ve gıybet yapmaları üzerine; Bediüzzaman Hazretleri yukarıdaki parağrafdan evvel, bir kaç madde halinde bu konudaki fikriyatının esas proğramını kaydettikten sonra, şöyle şiddetli bir hitabda bulunmaktadır:
“Yahu, bu güzel hakaikı eğer fehmetmişsen, bak ne pis te’ville rağbet-i umumiyeye karşı sed çekmişler. şöyle: Güya ben Kürtlerin ittifakında başkasının beyliğini intac edeceğim gibi, kelimat-ı lâ- ya’kilâne ile ve katiyyen bir madde-i rekabet mabeynimizde olmayan zâtlara hased ve garaz ve kendim için usandığım şöhretten ve çirkin gördüğüm riyaseti istiyorum.. gibi kelimat-ı hodperestane ile kıymet-i zâtiyelerini gösterdiler.”(112)
Yükleniyor...