3- Başka bir makalesinde İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti adına sualleri cevablandırırken, İttihad-ı Muhammedî’nin proğram ve hareketi itibariyle diğer dinî cemiyetlerden farklı bir cemiyet olduğundan, “rekabeti ve nefreti, dolayısıyla ihtilafları netice verecek” şeklindeki suale şöyle cevab vermiştir:
“Vehim: Bu cemiyet, sair cemiyat-ı diniye ile şakk-ul âsadır. Rekabet ve nefreti intac eder?..
İrşad: Evvela: Umûr-u uhreviyede hased ve müzahemet ve münakaşet olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşa ve rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.
Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemiyetlerin “iki şart ile” umumunu takdis ve onlarla ittihad ederiz.
Birinci şart: Meşruta-i meşrûa’yı muhafaza etmektir.
İkinci şart: Muhabbet üzerine hareket etmek ve başka cemiyet-i İslâmiyeye leke sürmekle kendine kıymet vermeğe çalışmamak... Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemânın efkâr-ı umumiyelerine havale etmek.. hem de cemiyetin kuvvetiyle hâkim-i mütehakkim olmamaktır. Zira tahakkümât-ı siyasiyenin lezzeti ile herkes sermest oluyor, vazgeçmek istemiyor.
Salisen: İ’la-i Kelimetullah’a müteveccih olan bir cem’iyyet-i diniye hiç bir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Hak ve hakikatin hatırı âlidir, hiç bir şeye feda olunmaz. şeriat vasıta-i garaz olamaz. Nasıl süreyya süpürge gibi olur.. Veya üzüm salkımı gibi yenilir. şems-i İslâmiyet’e “Püf püf“ eden cinnetini ilân eder.
Ey dinî cem’iyyetler!.. Maksadımız; müteferrik cem’iyyetler maksatta ittihad etmeleridir. Mesalikte ittihad mümkin olmadığı gibi, câiz de değildir. Zira taklid yolunu açar ve “nemelâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettiriyor. Mezahib-i erbaanın ihtilâfı bu sırrı ima eder. İslâmiyet’e hizmet isteriz. Ne yolda olursa olsun.”(93)
İşte içtimaî hayat içinde hizmet etmek isteyenlere hitab eden şu en yüksek bir hayat programı olan bu hakikatlere her zaman Müslümanlar muhtaç ve onları içtimaî hayatlarında tatbik etmeye mecburdur sanırım. Yoksa her ne ise..
şu hakikat cevherlerini ihtiva eden bu cümleleri ayrıca izah etmeye gerek yok zannederim. Bediüzzaman’ın bu gibi noktalarda düşünce ve fikriyatı ne merkezde olduğunu göstermeye kâfidir.
“Vehim: Bu cemiyet, sair cemiyat-ı diniye ile şakk-ul âsadır. Rekabet ve nefreti intac eder?..
İrşad: Evvela: Umûr-u uhreviyede hased ve müzahemet ve münakaşet olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşa ve rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.
Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemiyetlerin “iki şart ile” umumunu takdis ve onlarla ittihad ederiz.
Birinci şart: Meşruta-i meşrûa’yı muhafaza etmektir.
İkinci şart: Muhabbet üzerine hareket etmek ve başka cemiyet-i İslâmiyeye leke sürmekle kendine kıymet vermeğe çalışmamak... Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemânın efkâr-ı umumiyelerine havale etmek.. hem de cemiyetin kuvvetiyle hâkim-i mütehakkim olmamaktır. Zira tahakkümât-ı siyasiyenin lezzeti ile herkes sermest oluyor, vazgeçmek istemiyor.
Salisen: İ’la-i Kelimetullah’a müteveccih olan bir cem’iyyet-i diniye hiç bir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Hak ve hakikatin hatırı âlidir, hiç bir şeye feda olunmaz. şeriat vasıta-i garaz olamaz. Nasıl süreyya süpürge gibi olur.. Veya üzüm salkımı gibi yenilir. şems-i İslâmiyet’e “Püf püf“ eden cinnetini ilân eder.
Ey dinî cem’iyyetler!.. Maksadımız; müteferrik cem’iyyetler maksatta ittihad etmeleridir. Mesalikte ittihad mümkin olmadığı gibi, câiz de değildir. Zira taklid yolunu açar ve “nemelâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettiriyor. Mezahib-i erbaanın ihtilâfı bu sırrı ima eder. İslâmiyet’e hizmet isteriz. Ne yolda olursa olsun.”(93)
İşte içtimaî hayat içinde hizmet etmek isteyenlere hitab eden şu en yüksek bir hayat programı olan bu hakikatlere her zaman Müslümanlar muhtaç ve onları içtimaî hayatlarında tatbik etmeye mecburdur sanırım. Yoksa her ne ise..
şu hakikat cevherlerini ihtiva eden bu cümleleri ayrıca izah etmeye gerek yok zannederim. Bediüzzaman’ın bu gibi noktalarda düşünce ve fikriyatı ne merkezde olduğunu göstermeye kâfidir.
Yükleniyor...