(Anarşik) mesleğinde olmayan her adama, “mürteci” demezlerdi. Zira mesleklerinden irtica’a kadar çok meratib ve menazil vardır. “Londra’da olmayan elbette Çin’dedir. Cerbezeli ve safsatalı olmayan elbette ebleh ve ğabîdir” diyenlerin hezeyanları gibi, hezeyan ediyorlar. Çünki Londra’da ve Çin’de değil, fakat İstanbul ve Harameyn’dedir. Cerbezeli olmayan ebleh değil, belki sahib-i hikmettir. Anarşist ve farmason olmayan, mürteci’ değil, belki şeriat-ı ğarra’yı takib ediyor.”(91)
Üstâd Bediüzzaman bu cevabında, o heriflerin münafıkane propagandalarına hiddet ve celâdetle mukabelesi olduğu gibi, Meşrutiyet’i lekedar eden onların içindeki farmason dinsizlerini de vurmaktadır.
2- CEMİYETLERE İHTAR-I MÜHİM:
“şimdi cemiyetimiz bir hükûmet-i meşruta-i meşruâdır. Hükûmet içindeki hükûmetin zararı görüldü.(*) Seviye-i irfan bir olmadığından, fırkalarda husûmet, taassub ve tarafdarlık intac eder. Hem de avam, cahil fırkaya dahil olduğu halde bir maddî kuvveti intâc eder. Tabiî o kuvveti isti’mal ile siyasete karışacak ve umumî iradede herkesçe lezzetli olan tahakkümatı yapacak sahib-i ağraza müsait bir zemin olur. Binaenaleyh, bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır. Lâkin bir şirkette veya münevver-ül fikir ve bî-taraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetden veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan nâfi’ olabilir. şimdi hükûmet-i meşru’amız, asıl büyük cemiyettir.”(92)
Görüldüğü üzere, Bediüzzaman Hazretleri İttihad ve Terakkî’nin o zamanki hükûmetini idare edenlerin içinde muzır ve muhalif fikir cereyanının varlığını bildiği halde, memleket ve milletin umumî ahenginin bozulmaması ve hükûmetin elindeki kuvvetin menfi bir tarzda halka ve ahaliye zulümkârane çevrilmemesi, dolayısıyla fitne ve anarşinin çıkmaması hususunda, 7 Nisan 1909’da neşrettiği şu “İhtar-ı Mühim” başlığı altındaki yazısında; teşekkül etmiş, iş başına geçmiş bir hükûmeti asıl büyük cemiyet olarak gösteriyor... Ve hükümeti de irşad için okşuyor ve “Hükûmet, meşruta-i meşruadır” yani şeriata dayalı bir meşrutiyet şeklidir diyor. Sair cemiyetleri de hem hükümete karşı, hem birbirlerine karşı i’tidale, istikamete davet ediyor.
Üstâd Bediüzzaman bu cevabında, o heriflerin münafıkane propagandalarına hiddet ve celâdetle mukabelesi olduğu gibi, Meşrutiyet’i lekedar eden onların içindeki farmason dinsizlerini de vurmaktadır.
2- CEMİYETLERE İHTAR-I MÜHİM:
“şimdi cemiyetimiz bir hükûmet-i meşruta-i meşruâdır. Hükûmet içindeki hükûmetin zararı görüldü.(*) Seviye-i irfan bir olmadığından, fırkalarda husûmet, taassub ve tarafdarlık intac eder. Hem de avam, cahil fırkaya dahil olduğu halde bir maddî kuvveti intâc eder. Tabiî o kuvveti isti’mal ile siyasete karışacak ve umumî iradede herkesçe lezzetli olan tahakkümatı yapacak sahib-i ağraza müsait bir zemin olur. Binaenaleyh, bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır. Lâkin bir şirkette veya münevver-ül fikir ve bî-taraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetden veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan nâfi’ olabilir. şimdi hükûmet-i meşru’amız, asıl büyük cemiyettir.”(92)
Görüldüğü üzere, Bediüzzaman Hazretleri İttihad ve Terakkî’nin o zamanki hükûmetini idare edenlerin içinde muzır ve muhalif fikir cereyanının varlığını bildiği halde, memleket ve milletin umumî ahenginin bozulmaması ve hükûmetin elindeki kuvvetin menfi bir tarzda halka ve ahaliye zulümkârane çevrilmemesi, dolayısıyla fitne ve anarşinin çıkmaması hususunda, 7 Nisan 1909’da neşrettiği şu “İhtar-ı Mühim” başlığı altındaki yazısında; teşekkül etmiş, iş başına geçmiş bir hükûmeti asıl büyük cemiyet olarak gösteriyor... Ve hükümeti de irşad için okşuyor ve “Hükûmet, meşruta-i meşruadır” yani şeriata dayalı bir meşrutiyet şeklidir diyor. Sair cemiyetleri de hem hükümete karşı, hem birbirlerine karşı i’tidale, istikamete davet ediyor.
Yükleniyor...