dinini tetkik etmiş olan bu kumandan, zihnindeki bazı istifhamları gidermek amacıyla, İslâm hilâfetinin payitahtı İstanbul’un büyük ulemasından çeşitli sualler sormuştu. O sıra Bediüzzaman Said-i Kürdî Hazretleri’nin sit ve şöhreti de afakı kapladığı günler idi. İstanbul uleması, altından kalkamadıkları çetin ve muğdil sualleri gelip Bediüzzaman’a sormuşlar. Ona sorulan bu suallerin ekserisi müteşabih olan bazı hadis-i şeriflerin hakikatlerine dairdir.

Bu hadiseyi, Bediüzzaman bilâhare Denizli ve Afyon mahkeme müdafaatında bir münasebetle şöyle anlatır:

“...Hürriyet’ten evvel İstanbul’a geldim. O zaman Japonya’nın başkumandanı İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sordular.

Ezcümle: Bir hadiste “Âhirzamanın dehşetli bir şahsı sabah kalkar, alnında (Haza kâfir) cümlesi yazılmış bulunur” hadisi vardır(70) diye benden sual ettiler.

Dedim: “Bir acaib şahıs bu milletin başına geçer ve sabah kalkar, başına şapkayı giyer ve giydirir.

Bu cevabtan bunu sordular: “Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?”

Dedim: “şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek, fakat baştaki hakikî îmân, şapkayı da secdeye getirecek, Müslüman edecek.. İnşaallah!

Sonra dediler: Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek. Bu hadise ile “Süfyan” olduğu bilinecek?

Ben de cevaben dedim: Bir darb-ı mesel var ki: “Çok israflı adama eli deliktir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi’ olur” deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübtela ve onunla hasta olacak ve kendisi hadsiz israfa girecek, başkalarını da alıştıracak.

Sonra birisi sordu ki: “O Süfyan öldüğü zaman, İstanbul’da Dikilitaş’ta bütün dünyaya bağıracak ve işittirecek ki, filan adam öldü.

Ben o vakit dedim: “Telgrafla haber verilecek. Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Dar-ül Hikmet’te iken: “şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek, dedim.

Sonra Sedd-i Zülkarneyn ve Ye’cüc ve Me’cüc ve Dabbet-ül Arz ve Deccal ve nüzûl-ü İsa (A.S.) hakkında sualler sorulmuştu. Ben de cevab vermiştim. Hatta eski(71) risalelerimde onlar kısmen yazılıdırlar.”(72)

Yükleniyor...