Elhasıl: Efendimiz o kadar haşmetli ağalık kürkünü milletine bağışladı. Siz de o eski ve köhneleşmiş ağalık abasını bir hulle-i adalete tebdil ediniz!..”(53) ifadesiyle. Bediüzzaman Hazretleri Padişah’a ve hilâfet-i İslâmiye cihetinden halifeye, şarklı vatandaşlarını, itaate, i’tidale, iktidaya davet etmekle beraber; Meşrutiyet dönemi icabatından olan ma’rifet ve akıl yolunda yürümelerini, zulüm, tağallüb ve cebri bırakmalarını, milleti istihdam etmek değil, ona hizmet etmelerini tavsiye ediyor ve Meşrutiyet şerefinin esasını yine Padişah Abdülhamid’e veriyor.

Aynı yazının devamında ise, şöyle diyor: “İstibdadın ma’den ve menbiti olan şeref ve haysiyet ve i’tibarî rütbeden istimdat ve milleti istihdam.. ve hatır ve tahakküm ve tarafdarî rabıta etmekdir ki; vahşetin ağalığı budur. Ümmül-ağavat olan Yıldız’da, Ebi-l ağavat olan Sultan Abdülhamid bu ağalıktan vazgeçti. Nerede kaldı başka sivri sinekler!..”(54)

Burada gerçi Bediüzzaman, şark’taki ağalık ve zorbalığın şeref ve haysiyyet cihetiyle milleti istihdam etmeklik şekline vurması içinde, Sultan Abdülhamid’in ismi de bilmünasebe geçmektedir. “Ağaların Babası” şeklinde bir ta’bir vardır.. ve gerçekten de Sultan Abdülhamid, bir zamanlar şark’taki âşairi kendisine, dolayısıyla Osmanlı saltanatına bağlamak maksadıyla büyük aşiret reislerine; kimisine paşalık, kaymakâmlık.. kimisine binbaşılık rütbesi vermişti. Neticesinde o aşiret çöl paşalarının çok zulümleri ve vahşetleri vaki’ oldu. Fakat bu, Sultan Abdülhamid’in, o zamanki şartlara göre devlet idaresindeki bir siyasetiydi. Yanlış ve hatalı olabilirdi. Amma Padişahın, o reislere paşalık ve rütbeler bahşederken:” gidin millete zulmedin, yağma edin” şeklinde bir emri, işareti yoktu ki, o suçların tamamı ona yüklensin, Onun niyyeti dağınık, dağ ve derelerde yaşayan o reislere birer rütbe vererek, hükûmete karşı itaatlerini te’min idi.

Ayrıca, Üstâd Bediüzzaman aynı yazısında “Sultan Hamid bu ağalıktan vazgeçti: diyerek onu bu suçtan tebrie etmektedir.

4- 31 Mart 1909’da Divan-ı Harb-i Örfi’deki müdafaatının Onbirinci cinayetinde, Sultan Abdülhamid’le ilgili kısmında şöyle der:

“... İstibdatlar umumen sultan-ı mahlu’a isnad edildiği halde, onun Zabtiye Nazırı ile bana verdiği maaşı ve ihsan denilen rüşvet ve hakk-ı sükûtu kabul etmedim, reddettim. Milletimin nâmını lekedar etmedim. Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim. O şefkatli sultana boyun eğmedim...”(55)

Yükleniyor...