Arnavut Halil Bey ayaklarına kapanıp hüngür-hüngür ağlayarak izin istediği halde, onun merhamet ve şefkatı kan dökülmeğe rıza göstermemesi neticesinde; Hareket Ordusu şehri işgal ettikleri gibi, Padişah’ın Tüfekçibaşısı’nı yakalayıp, getirip onun Saray’ının bahçesinin kenarında asmaları gösteriyor ki; Bediüzzaman’ın: “Pür-şefkat ile Meşrutiyet’i kansız kabul ettiğin gibi...” ifadesi hakikate dayanmaktadır.
Ayrıca, bu hakikatli rü’yanın şu parağrafında da, Bediüzzaman: “Menfur olmuş Yıldız’ı, mahbub-u kulûb etmek için, eski zebanîler yerine, melaike-i rahmet gibi ulemayı doldur.. ve Yıldızı Dâr-ül fünûn gibi etmek ve ulûm-u İslâmiyeyi ihya etmek ve Meşihat-ı İslâmiyeyi ve Hilâfeti mevki-i hakikisine is’ad etmek ve milletin kalb hastalığı olan za’f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti, servet ve iktidarınla tedavî etmekle, yıldızı Süreyya kadar i’la et! Ta, Hanedan-ı Osmanî ol burc-u Hilâfette pertevnisar-ı adalet olabilsin...” demek sûretiyle; Osmanlı Hanedanı’nın ebedî kalması ve daima hilâfet burcunda kalarak, etrafında adalet saçmak için Halifeye yol gösteriyor, irşad ediyor, diyor ki:
(Açık Türkçe İle)
Yıldız Sarayı’nda çöreklenmiş paşaları değiştir. Çünki onlar, senin Hilâfet makâmının adına Zebanî gibi millete zulüm etmeğe, halkı ta’zib etmeye alışkındırlar. Onları de’fet.. ve yerlerine hakikatli yüksek âlimleri yerleştir.
Böylelikle Yıldız Sarayı’nı ilim ve irfan, feyz, rahmet ve adalet saçan bir üniversiteye çevir. Bunun yanında ne kadar servet ve iktidarın varsa, milletin kalb hastalığı gibi olan za’af-ı diyaneti ve kafa hastalığı olan cehaleti tedavi etmeye sarf eyle.!
İşte bu hakikatli sözlerle Bediüzzamanın, Osmanlı Hanedanı’na -Halifelik itibariyle- karşı ne kadar muhabbetli ve hürmetli ve samimi olduğunu göstermeye kâfidir.
Ayrıca yine, parağrafta, hilâfeti hakikî ve lâyık mevki’ine yükseltmenin bir âmili de, dinî ilimleri ihya etmeğe bağlı olduğunu hatırlatmakla, bir gaye-i hayali olan Medreset-üz-Zehra’sını Padişah’a bu sûretlede yeniden hatırlatmış oluyordu,
3- “Kürdistan, ulemâ ve meşâyih ve rûesâ ve efrâdına Meşrûtiyet’e dair telkinatıdır.” başlıklı yazısında, Padişah Abdülhamid için şöyle diyor: ”... şimdiye kadar Padişaha iktida ettiniz ki; milletin vahşetinden dolayı, tedennî ve inkirazın mahkumu olan kuvvet ve cebri millette isti’mal lüzum gördünüz. şimdi de Padişah yine size imamdır, iktida ediniz ki, o ömr-ü ebedîye mazhar olan ma’rifet ve adaleti ile milletini idare edecek.
Ayrıca, bu hakikatli rü’yanın şu parağrafında da, Bediüzzaman: “Menfur olmuş Yıldız’ı, mahbub-u kulûb etmek için, eski zebanîler yerine, melaike-i rahmet gibi ulemayı doldur.. ve Yıldızı Dâr-ül fünûn gibi etmek ve ulûm-u İslâmiyeyi ihya etmek ve Meşihat-ı İslâmiyeyi ve Hilâfeti mevki-i hakikisine is’ad etmek ve milletin kalb hastalığı olan za’f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti, servet ve iktidarınla tedavî etmekle, yıldızı Süreyya kadar i’la et! Ta, Hanedan-ı Osmanî ol burc-u Hilâfette pertevnisar-ı adalet olabilsin...” demek sûretiyle; Osmanlı Hanedanı’nın ebedî kalması ve daima hilâfet burcunda kalarak, etrafında adalet saçmak için Halifeye yol gösteriyor, irşad ediyor, diyor ki:
(Açık Türkçe İle)
Yıldız Sarayı’nda çöreklenmiş paşaları değiştir. Çünki onlar, senin Hilâfet makâmının adına Zebanî gibi millete zulüm etmeğe, halkı ta’zib etmeye alışkındırlar. Onları de’fet.. ve yerlerine hakikatli yüksek âlimleri yerleştir.
Böylelikle Yıldız Sarayı’nı ilim ve irfan, feyz, rahmet ve adalet saçan bir üniversiteye çevir. Bunun yanında ne kadar servet ve iktidarın varsa, milletin kalb hastalığı gibi olan za’af-ı diyaneti ve kafa hastalığı olan cehaleti tedavi etmeye sarf eyle.!
İşte bu hakikatli sözlerle Bediüzzamanın, Osmanlı Hanedanı’na -Halifelik itibariyle- karşı ne kadar muhabbetli ve hürmetli ve samimi olduğunu göstermeye kâfidir.
Ayrıca yine, parağrafta, hilâfeti hakikî ve lâyık mevki’ine yükseltmenin bir âmili de, dinî ilimleri ihya etmeğe bağlı olduğunu hatırlatmakla, bir gaye-i hayali olan Medreset-üz-Zehra’sını Padişah’a bu sûretlede yeniden hatırlatmış oluyordu,
3- “Kürdistan, ulemâ ve meşâyih ve rûesâ ve efrâdına Meşrûtiyet’e dair telkinatıdır.” başlıklı yazısında, Padişah Abdülhamid için şöyle diyor: ”... şimdiye kadar Padişaha iktida ettiniz ki; milletin vahşetinden dolayı, tedennî ve inkirazın mahkumu olan kuvvet ve cebri millette isti’mal lüzum gördünüz. şimdi de Padişah yine size imamdır, iktida ediniz ki, o ömr-ü ebedîye mazhar olan ma’rifet ve adaleti ile milletini idare edecek.
Yükleniyor...