Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri nutkunun bu paragrafında kendisinin peşinde mücadele ettiği ve kabul ettiği bir hürriyet şeklinin ana hatlarını ne güzel çizmektedir. Hürriyetin giriş kapılarına levhalarla tarifini astıktan sonra, içerlerdeki diğer adâb ve usulünü dinleyicilerin zihinlerine ve ferasetlerine havale ediyor.
Birinci giriş kapısı; kalblerin ittihadiyle başlıyor.
İkincisi: Milleti sevmek ve millet için, millet menfaati yolunda yapılan hizmetleri sevmek, tarafdar olmak ve desteklemek şartı vardır.
Üçüncü giriş kapısı: Maariftir. Yani: Okumak, ma’rifet kesbetmektir. Aynı zamanda maârifi desteklemek, yaymak ve vatanın her tarafına götürmektir.
Dördüncü giriş kapısı: Yani hürriyete giriş kapısı şartı: Çalışmaktır, çalışkanlıktır, tenbellik ve ataleti terk edip atmaktır.
Beşinci kapısı: Sefaheti, nâmeşru’ keyfî, hevesî, nefsanî zevkleri bırakmaktır.
İşte Hazret-i Bediüzzaman asıl hakikî hürriyet anlayışını, bu şartlarla giriş kapılarına böyle ta’rifenameli levhaları asıyor.. Ve onun dışındaki bir hürriyeti hayvanlık kabul ediyor. Bilhassa sefahet, israf, istediği şekilde hareket etmenin tam bir hayvanlık olduğunu kabul ederek, nutkunun devamında şöyle ikazlarda bulunmuştur:
“Sakın ey ihvan-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâübaliliklerle tekrar öldürmeyiniz” şeklinde sık sık tenbihatta bulunmuştur. Hem diyor: “Ey ebna-i vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz. Tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka bir kabta bize içirmekle boğmasın. Zira hürriyet, müraât-ı ahkâm ve adab-ı şeriâtla ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv ü nema bulur. Sadr-ı evvelin, yani: Sahabe-i kiramın, o zamanda âlemde vahşet ve cebr-i istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları bu müddeaya burhan-ı bâhirdir. Yoksa hürriyeti sefahet, lezaiz-i nâmeşruâ, israfat ve tecavüzât, heva-yı nefse ittiba’da serbestiyet ile tefsir, amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla, nefsin esaret-i rezilesinin altına girdiklerinden, milletin çocukluk isti’dadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyakat gösterir..”
Bediüzzaman bu paragrafta, hürriyetin ne demek olduğunu, nasıl yaşayabileceğini, ana hatlarıyla şekil ve hüviyetini çizmektedir. Ayrıca tefsir ve izaha lüzum kalmayacak derecede câmi’ ve müdelleldir.
Medeniyet ve terakkî hakkında da, nutkunun bir bölümünde şöyle diyor:
Birinci giriş kapısı; kalblerin ittihadiyle başlıyor.
İkincisi: Milleti sevmek ve millet için, millet menfaati yolunda yapılan hizmetleri sevmek, tarafdar olmak ve desteklemek şartı vardır.
Üçüncü giriş kapısı: Maariftir. Yani: Okumak, ma’rifet kesbetmektir. Aynı zamanda maârifi desteklemek, yaymak ve vatanın her tarafına götürmektir.
Dördüncü giriş kapısı: Yani hürriyete giriş kapısı şartı: Çalışmaktır, çalışkanlıktır, tenbellik ve ataleti terk edip atmaktır.
Beşinci kapısı: Sefaheti, nâmeşru’ keyfî, hevesî, nefsanî zevkleri bırakmaktır.
İşte Hazret-i Bediüzzaman asıl hakikî hürriyet anlayışını, bu şartlarla giriş kapılarına böyle ta’rifenameli levhaları asıyor.. Ve onun dışındaki bir hürriyeti hayvanlık kabul ediyor. Bilhassa sefahet, israf, istediği şekilde hareket etmenin tam bir hayvanlık olduğunu kabul ederek, nutkunun devamında şöyle ikazlarda bulunmuştur:
“Sakın ey ihvan-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâübaliliklerle tekrar öldürmeyiniz” şeklinde sık sık tenbihatta bulunmuştur. Hem diyor: “Ey ebna-i vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz. Tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka bir kabta bize içirmekle boğmasın. Zira hürriyet, müraât-ı ahkâm ve adab-ı şeriâtla ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşv ü nema bulur. Sadr-ı evvelin, yani: Sahabe-i kiramın, o zamanda âlemde vahşet ve cebr-i istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları bu müddeaya burhan-ı bâhirdir. Yoksa hürriyeti sefahet, lezaiz-i nâmeşruâ, israfat ve tecavüzât, heva-yı nefse ittiba’da serbestiyet ile tefsir, amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla, nefsin esaret-i rezilesinin altına girdiklerinden, milletin çocukluk isti’dadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyakat gösterir..”
Bediüzzaman bu paragrafta, hürriyetin ne demek olduğunu, nasıl yaşayabileceğini, ana hatlarıyla şekil ve hüviyetini çizmektedir. Ayrıca tefsir ve izaha lüzum kalmayacak derecede câmi’ ve müdelleldir.
Medeniyet ve terakkî hakkında da, nutkunun bir bölümünde şöyle diyor:
Yükleniyor...