hürriyet ve adalet ve müsavatı, -bahusus o zamanda- delil-i kat’îdir ki; şeriat-ı Garra müsavatı, adaleti ve hürriyet-i hakkı cemi-i ravâbıt ve levazımâtı ile câmi’dir.
İmam-ı Ömer(R.A.) ve İmam-ı Ali(R.A.) ve Selahaddin-i Eyyübî-i Kürdî (R.H) âsârı bu müddeaya delil-i alenîdir.
Buna binaen, katiyyen hükmediyorum; şimdiye kadar noksaniyetimiz ve tedenniyatımız dört sebepten gelmiş:
1- şeriat-ı Garra’nın adem-i müraât-ı ahkâmından...
2- Bazı müdahinlerin keyfe ma yeşa’ sû-i tefsirinden..
3- Zahirperest âlim-i cahil veyahut cahil-i âlimin taassubat-ı nâbemahallinden...
4- Sû-i tali’ ciheti ile, su-i intihab tariki ile müşkil-üt tahsil Avrupa mehasinini terkederek, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünûb ve mesavi-i medeniyeti tûtî gibi takliddir ki, bu netice-i seyyie zuhûr ediyor. Me’murîn hakkiyle vazifesini ifa etse, me’mur olmayan ilcaât-ı zamana muvafık sa’y etse, sefahete vakit bulmayacaktır. Bu iki kısmın herhangisinden bir fert, sefahete inhimâk gösterdiyse, bu hey’et-i içtimaiyye içinde muzır bir mikrop sûretine giriyor.
Beşinci Hakikat: Zaman-ı sabıkta revabıt-ı içtima’ ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşaub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri devletin idaresine yarı kâfi gibiydi. Amma bu zamanda revabıt-ı içtima’ o kadar tekessür ve levazım-ı teayyûş o derece taaddüd ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki; ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb’usan ve fikr-i ümmet makâmında olan meşveret-i şer’î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir. Bu hakikate misal: Eski hükûmet-i müstebide ve yeni hükümet-i meşrutadır.
Üçüncü hakikatın bana verdiği vazife ile ve hürriyetin ferman-ı me’zuniyetiyle üç şeyi ihtar ediyorum:
Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül, yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhâl olacağından, cism-i devletin birden me’murîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da mü’tazzirdir. Binaenaleyh, isti’dadı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zâten cism-i devlet, def’-i tabiîyle ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslâh olanlar, zâten güneş daha garbdan tulû’ etmediğinden tevbenin kapısı açıktır.
Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak kırk sene lâzım. Yoksa umum aleyhinde idare-i lisan ve terzil etmek, bu
İmam-ı Ömer(R.A.) ve İmam-ı Ali(R.A.) ve Selahaddin-i Eyyübî-i Kürdî (R.H) âsârı bu müddeaya delil-i alenîdir.
Buna binaen, katiyyen hükmediyorum; şimdiye kadar noksaniyetimiz ve tedenniyatımız dört sebepten gelmiş:
1- şeriat-ı Garra’nın adem-i müraât-ı ahkâmından...
2- Bazı müdahinlerin keyfe ma yeşa’ sû-i tefsirinden..
3- Zahirperest âlim-i cahil veyahut cahil-i âlimin taassubat-ı nâbemahallinden...
4- Sû-i tali’ ciheti ile, su-i intihab tariki ile müşkil-üt tahsil Avrupa mehasinini terkederek, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünûb ve mesavi-i medeniyeti tûtî gibi takliddir ki, bu netice-i seyyie zuhûr ediyor. Me’murîn hakkiyle vazifesini ifa etse, me’mur olmayan ilcaât-ı zamana muvafık sa’y etse, sefahete vakit bulmayacaktır. Bu iki kısmın herhangisinden bir fert, sefahete inhimâk gösterdiyse, bu hey’et-i içtimaiyye içinde muzır bir mikrop sûretine giriyor.
Beşinci Hakikat: Zaman-ı sabıkta revabıt-ı içtima’ ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşaub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri devletin idaresine yarı kâfi gibiydi. Amma bu zamanda revabıt-ı içtima’ o kadar tekessür ve levazım-ı teayyûş o derece taaddüd ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki; ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb’usan ve fikr-i ümmet makâmında olan meşveret-i şer’î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir. Bu hakikate misal: Eski hükûmet-i müstebide ve yeni hükümet-i meşrutadır.
Üçüncü hakikatın bana verdiği vazife ile ve hürriyetin ferman-ı me’zuniyetiyle üç şeyi ihtar ediyorum:
Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül, yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhâl olacağından, cism-i devletin birden me’murîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da mü’tazzirdir. Binaenaleyh, isti’dadı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zâten cism-i devlet, def’-i tabiîyle ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslâh olanlar, zâten güneş daha garbdan tulû’ etmediğinden tevbenin kapısı açıktır.
Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak kırk sene lâzım. Yoksa umum aleyhinde idare-i lisan ve terzil etmek, bu
Yükleniyor...