Elhasıl: Zünûb ve mesavî-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriâtla yasak edeceğiz. Ta ki, medeniyetimizin gençliği ve şebabiyeti, zülal-i ayn-il hayat-ı şeriatla muhafaza olunsun. Kesb-i medeniyette japonlulara iktida bize lâzımdır ki, onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâbih-il bekası olan âdat-ı milliyeyi muhafaza ettiler. Bizim âdat-ı milliyemiz İslâmiyette neşvû nema bulduğu için, iki cihetle sarılmak zarurîdir.

Ey hamiyetli ebna-i vatan! Cem’iyyet-i millî ruhlarını feda etmekle saadetimize yol açtılar. Biz de ba’zı lezâizimizi terk ile onlara yardım edeceğiz. Zira o sofra-yı ni’mete beraber oturuyoruz. Efkâr-ı faside sahibi, yani hürriyet altında istibdadı ve mezalimi arzu edenler, mevt-i ebedîye mazhar olan zaman-ı mâzînin cevfinde medfun olan istibdadatı veya seyl-i huruşan-ı zaman içinde yuvarlanmış olan mezalimi bir daha temaşa etmemek için, tarih-i hayat-ı hürriyetin beyânı ile, mazî ve hal meydanında delinmez bir sedd-i âhenin çekmek istiyorum, şöyle ki:

Bu inkılâb-ı azîm, doğurduğu hürriyeti, meşveret-i şeri’yenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihya edecektir. Eğer veba ve ağraz-ı şahsiyeye müsadif olsa, istibdad-ı mutlaka dönecek. Hürriyet tam zamanında doğdu. Ahvâl ve ilcaat-ı zaman, tam terbiyesine hizmet ister. Sun’î ve ihtiyarî değil, ta ki çok külfete muhtaç olsun. Eski zaman gibi bu kadar tazyikatın te’siriyle me’yus ve mahv olmak şanında olmayan hamiyyet-i İslâmiye o kadar galeyana gelmiş ki, güya rahm-i maderde tekmil yaşına kadar gelmiş, kadem-nihade-i saha-i vücud olduğu anda hükümfermalığını i’lan.. hiç bir musademata karşı tezelzüle ve delinmeye uğramayacak bir sedd-i âhenin gibi veya taht-ı Belkıs gibi beş hakaik-ı sâbite üzerine te’essüs edecek.

Birinci Hakikat: Mecmu’ada bir kuvvet bulunur. Hiçbir ferd o kuvvete malik olamaz. Bir kalın şerit ile, eczasından ince bir telin kuvveti gibi... Veyahut efkâr-ı umumiyeyi mutazammın yeni hükûmetimiz ve eski hükûmetimiz gibi...

Ey millet! biz şimdi kalın şeridiz. Her kim muhalefet ve hodserâne ile bunu zaif etse, umûmunun hakkına affolunmaz bir cinayettir.

İkinci Hakikat: Zaman-ı salifde, yani galebe-i vahşet vaktinde âlemde hüküm-ferma vahşetin mahsûlü ve tedennî ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Herhangi devletin deveran-ı demi yerine geçmiş ise, o devleti kendi gibi ömr-ü tabiiyle kayd ve ecel-i inkırazın pençesine vermiş.. Ve öyle devletlerin sahaif-i tarihiyeleri baykuşların aşiyanı gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar...

Yükleniyor...