Av. Gültekin Sarıgül kanalıyla gelen mühim bir hâtıra:

“Bizim Antalya Halk Kütüphanesi eski müdürü Sıdkı Tekeli isminde bir zâttı. Geniş bilgi ve ma’lumata sahipti. Bir gün bize: “Kur’ân’ı elif lam mim”in belki kırkbin ayrı mânâsının bulunduğunu.. ve bu mânâları bu zamanda bilse bilse, ancak Bediüzzaman’ın bilebileceğini söyledi. Bunun üzerine, ben kendisine Bediüzzaman’ı tanıyıp tanımadığını sordum.

Cevaben: ”Ben Bediüzzaman’ı gençlik yıllarından tanırım. Beyazıt Camii dibinde bir kahvehâne vardı. Oraya gelirdi. Bende bazen sohbetinde bulunurdum. Korkunç bir hâfızaya mâlikti. Hafızasını tecrübe için bir gün elime o zamanların nâşir-ı efkârı Sabah gazetesini verdim. Gazete on sayfadan ibaret ve her sayfası da bugünkülerden ebadça büyüktü. Hazret, gazetenin sayfalarına on dakika kadar baktı, bana iade etti. Kendilerine merakla: “Üstâdım okudunuzmu?” diye sordum. “Tecrübe edebilirsiniz” buyurdular.

Gazetede yer alan tali derecedeki haber ve mevzuları sordum. Hiç yanılmadan olduğu gibi cevapladı. Hatta matbaanın isminide söylediler.

On dakika zarfında gazetenin bütün münderecatını hafızasına almış olduğuna hayretle müşahede ettim. Bunun ilmen izahı mümkünmü bilemiyorum.“ (Son şahitler-4, sh. 333)

MEşRUTİYET DÖNEMİNİN TASVİRİ

Bediüzzaman Said-i Kürdî Hazretleri; böylece istibdat ta’bir edilen tek reyli saltanat şekli, devrini tamamlayarak, ikinci bir devrin açılmasına kadar, yani: 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet’in i’lânının az evveline kadar, onun hapis ve tarassutları o dönem için sona ermesiyle birlikte, Osmanlı Devleti tarihinde Meşrutiyet ve Hürriyet denilen yeni bir devir başlamış oluyordu. 2. Meşrutiyyet’in ilânı üzerine İttihat Terakkî cem’iyyeti bu muvaffakiyetinden dolayı bayram yapıyor, her tarafta şenlikler, ayinler ve heyecanlı nutuklar atıyorlardı. Hürriyet’in şu i’lânı üzerine bazı sefih ve ahlâksız insanlar, herşeyi artık mübah sayıyor.. ve mutlak bir hürriyet içinde hayvanî bir hayat kabul ediyorlardı. Bir kısım dindar ulemâ ve meşâyih ise, hürriyeti kötülüyor, hayvanlıktır diyor, aleyhinde bulunuyordu. Bir kısım cemiyet ve partiler de İttihat ve Terakki’nin icraatını tenkid ediyor, gayr-ı meşru’ olduğunu söylüyorlardı.

İşte böylesi bir sırada Bediüzzaman Hazretleri, Meşrutiyet’i meşru’iyyet tarzında kabul ederek, Hürriyeti İslâm ve insan adına alkışlaması içinde, sık sık onun ta’rifini yapan nutuklar veriyor, makaleler neşrediyordu. Ve “Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz (Kötüye yorumlamayınız) Sefahete,

Yükleniyor...