Faraza, ileride hayatını yazanlara bir me’haz olsun diye bu vak’aları kasden bırakmış olsa dahi, ne bir günah, ne de bir beistir. Zira bir dâî’nin bir mürşidin, hatta milli bir kahramanın da hayatının bilinmesi şarttır. O zâtın nereden geldiği, aslı faslı ne olduğu, hayatında ne gibi safhalar geçirdiği açık ve seçik bilinmelidir ki, ona i’timad veya adem-i i’timad gerçeği meydana çıksın, yaptığı hizmetlere şüpheli nazarlarla bakılmasın diye zarurî îcâbâtdan olarak hayat hikâyeleri yazılır. Hattâ bazı ulema, kendi hayatlarını kendileri yazmışlardır. Mısır eski Diyanet reislerinden meşhur Muhammed Abduh gibi...
İşte Hazret-i Üstâd da, eserlerindeki vak’aları, tarihçesine belki me’haz olsun diye değil, fakat bilâhare bazı müfterî, zâlim insanların yalan dolanlarına, yaygaralarına karşı hayatının bilinmesini arzu etmiştir. şöyle ki;
Evvelâ: Biraderzâdesi merhum Abdurrahman’ın kaleme alıp 1919 senesinde İstanbul-Necm-i İstikbal matbaasında tab’ettirdiği tarihçe, doğumundan Rus esaretinden firar edip İstanbul’a gelişine ve Dar-ül-Hikmet-il İslâmiye â’zâlığına tayin edilişine kadardır. Ayrıca Merhum Abdurrahman Efendi “Lemaat” kitabının arkasında çok kısa bir makale şeklinde, sadece Dar-ül-Hikmet’te a’zâlığı sırasındaki hayatının tercümesini kaydetmiş; Bunun yanında “İşarat-ül İ’caz” tefsirini ve sonra Onuncu Söz’ü(3) ilk olarak tab’eden talebesi meşhur Müküslü merhum Hamza Efendi’nin kaleme aldığı kısacık bir biyoğrafi de mevcuttur.
Yükleniyor...