Evet, onun hayatını kaleme almak, bizim gibiler için, ancak bir dış keyfiyetini tasvir etme ameliyesinden ibaret olur. Yoksa böylesi bir zâtın hayatını künhüyle ve bütün yönleriyle tarif etmek, kaleme almak için, ancak bütün eserlerini hayatında sıralamak ve o eserlerini tam mânâsıyla anlamak ve anlatmakla belki mümkün olabilir. Öyle ise, bizim yapmak istediğimiz şey, onun beşeriyetine ve hayatının dış keyfiyetine ait vak’aları mübalağasız, sağlam bir şekilde kaydetmeğe çalışmaktır. Gerçi hayatının sadece şu beşerî yönü bile insanlık, bilhassa Müslümanlık için baştan sona kadar ibret dersleri, yüce ahlâk örnekleri, fazilet cevherleriyle doludur ki, Hazret-i Üstâd, kendisi de hayatında böyle ibret dersleri olacak vak’aları bazı eserlerinde, çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Gerçi o, hayatında geçen vak’aları kendini insanlara sunmak niyetiyle eserlerine kaydetmemiştir. Belki bir hakikat dersi, bir fedakârlık seciyesi zihin ve kalblere zerk edip yerleştirmek için; ve münasebet geldiği zaman dersin o makâmına uygun bir vak’ayı kaydetmiştir. Lâkin bize en doğru kaynak bırakmıştır.
Faraza, ileride hayatını yazanlara bir me’haz olsun diye bu vak’aları kasden bırakmış olsa dahi, ne bir günah, ne de bir beistir. Zira bir dâî’nin bir mürşidin, hatta milli bir kahramanın da hayatının bilinmesi şarttır. O zâtın nereden geldiği, aslı faslı ne olduğu, hayatında ne gibi safhalar geçirdiği açık ve seçik bilinmelidir ki, ona i’timad veya adem-i i’timad gerçeği meydana çıksın, yaptığı hizmetlere şüpheli nazarlarla bakılmasın diye zarurî îcâbâtdan olarak hayat hikâyeleri yazılır. Hattâ bazı ulema, kendi hayatlarını kendileri yazmışlardır. Mısır eski Diyanet reislerinden meşhur Muhammed Abduh gibi...
İşte Hazret-i Üstâd da, eserlerindeki vak’aları, tarihçesine belki me’haz olsun diye değil, fakat bilâhare bazı müfterî, zâlim insanların yalan dolanlarına, yaygaralarına karşı hayatının bilinmesini arzu etmiştir. şöyle ki;
Evvelâ: Biraderzâdesi merhum Abdurrahman’ın kaleme alıp 1919 senesinde İstanbul-Necm-i İstikbal matbaasında tab’ettirdiği tarihçe, doğumundan Rus esaretinden firar edip İstanbul’a gelişine ve Dar-ül-Hikmet-il İslâmiye â’zâlığına tayin edilişine kadardır. Ayrıca Merhum Abdurrahman Efendi “Lemaat” kitabının arkasında çok kısa bir makale şeklinde, sadece Dar-ül-Hikmet’te a’zâlığı sırasındaki hayatının tercümesini kaydetmiş; Bunun yanında “İşarat-ül İ’caz” tefsirini ve sonra Onuncu Söz’ü(3) ilk olarak tab’eden talebesi meşhur Müküslü merhum Hamza Efendi’nin kaleme aldığı kısacık bir biyoğrafi de mevcuttur.
Faraza, ileride hayatını yazanlara bir me’haz olsun diye bu vak’aları kasden bırakmış olsa dahi, ne bir günah, ne de bir beistir. Zira bir dâî’nin bir mürşidin, hatta milli bir kahramanın da hayatının bilinmesi şarttır. O zâtın nereden geldiği, aslı faslı ne olduğu, hayatında ne gibi safhalar geçirdiği açık ve seçik bilinmelidir ki, ona i’timad veya adem-i i’timad gerçeği meydana çıksın, yaptığı hizmetlere şüpheli nazarlarla bakılmasın diye zarurî îcâbâtdan olarak hayat hikâyeleri yazılır. Hattâ bazı ulema, kendi hayatlarını kendileri yazmışlardır. Mısır eski Diyanet reislerinden meşhur Muhammed Abduh gibi...
İşte Hazret-i Üstâd da, eserlerindeki vak’aları, tarihçesine belki me’haz olsun diye değil, fakat bilâhare bazı müfterî, zâlim insanların yalan dolanlarına, yaygaralarına karşı hayatının bilinmesini arzu etmiştir. şöyle ki;
Evvelâ: Biraderzâdesi merhum Abdurrahman’ın kaleme alıp 1919 senesinde İstanbul-Necm-i İstikbal matbaasında tab’ettirdiği tarihçe, doğumundan Rus esaretinden firar edip İstanbul’a gelişine ve Dar-ül-Hikmet-il İslâmiye â’zâlığına tayin edilişine kadardır. Ayrıca Merhum Abdurrahman Efendi “Lemaat” kitabının arkasında çok kısa bir makale şeklinde, sadece Dar-ül-Hikmet’te a’zâlığı sırasındaki hayatının tercümesini kaydetmiş; Bunun yanında “İşarat-ül İ’caz” tefsirini ve sonra Onuncu Söz’ü(3) ilk olarak tab’eden talebesi meşhur Müküslü merhum Hamza Efendi’nin kaleme aldığı kısacık bir biyoğrafi de mevcuttur.
Yükleniyor...