Bir kere bu iddianın, yani: “Bediüzzaman’ın Padişah’la görüşmesinden sonra Askeri Yıldız Mahkemesi’ne verildi” olan rivayetin doğru olmadığını gösteren delil, Bediüzzaman’ın kendi ifadesidir. şöyle ki;
Bediüzzaman tevkifhânede iken, Zabtiye Nâzırı şefik Paşa’nın, Padişah tarafından selâm ve ihsan-ı şâhâneyi ona götürüp tebliğ ederken, reddedip istememesi üzerine; şefik Paşa: “İradeyi reddediyorsun, irade reddolunmaz:” demesine karşılık Bediüzzaman cevaben:
- “Reddediyorum.. Ta ki, Padişah darılsın, beni çağırsın, ben de doğrusunu söyliyeyim...”(24)
İşte, Bediüzzaman’ın bu cevabî sözleri Padişah’la görüşmediğini kat’iyyetle göstermektedir. Başka delile de ihtiyaç yoktur.. Ve netice olarak: Bediüzzaman Hazretleri, Merhûm Sultan Abdülhamîd’le görüşmek ve ona bizzât fikir ve maksadlarını anlatmak istediği halde, maalesef görüşme imkânını bulamamıştır diye kesin hüküm verebiliriz.
Merhûm Said şamil Bey de, Bediüzzaman’ın Padişah’la olan mülâkatından ve ma’ruzâtından bahsetmişse de, fakat dikkat edilirse, bu konudaki söz ve beyânı ve cümleler şekli tıpatıp, Cemal Kutay’ın sözlerinin aynısıdır. Ayrıca nereden ve kimden duyduğunu beyân etmediğine göre, anlaşılan Said şamil, Cemal Kutay’ın “Tarih Sohbetleri” kitabını okumuş ve yahut Şahiner’in “Bilinmeyen Taraflarıyla Said Nursi” kitabına geçen şekliyle mütalâa ettikten sonra bu beyânda bulunmuştur.
Merhûm S. şamil Bey, aynı yazısında, Yusuf Akçura’dan, Bediüzzaman hakkında duyduklarını kaydederken; bizzât ondan şöyle şöyle duydum diyor. Fakat Padişah’la olan mülâkat hadisesini yazarken, herhangi bir nakilde bulunmamaktadır. Ayrıca “Aydınlar Konuşuyor” ve “Son şahitler” dizisi kitaplarının hiç bir yerinde Bediüzzaman’ın Padişah’la konuştuğu hakkında tek bir rivayet yoktur. Sadece C. Kutay ve yine onun bir rivayeti olan S. şamil’den başka bu rivayetin bir râvisi görülmemektedir. Bu durumda rivayet ve nakil, sadece C. Kutay’ın delilsiz, belgesiz iddiasından ibaret kalmış oluyor. (Bak: Aydınlar Konuşuyor, s: 139)
Bu mevzu münasebetiyle ve Yusuf Akçora’nın bahsi yapılmışken; onun ve Ahmet Ağabey’in Jön Türkler ve İttihat ve Terrakki Cem’iyeti içinde mühim rol sahibi olmaları ve ırkçı zihniyetle hareket eden “Genç Türkler” kolunun ilk olarak Osmanlı câmiasında Türkçülük yapmalarını meşru’ gören, belki de bu fikrin örgüsünü dokuyup fetvalarıyla öncülük yapan şahsiyetlerdir.(*) Bu yüzden diğer milletlerin kulüplerinin açılmasına ve arkasından
Bediüzzaman tevkifhânede iken, Zabtiye Nâzırı şefik Paşa’nın, Padişah tarafından selâm ve ihsan-ı şâhâneyi ona götürüp tebliğ ederken, reddedip istememesi üzerine; şefik Paşa: “İradeyi reddediyorsun, irade reddolunmaz:” demesine karşılık Bediüzzaman cevaben:
- “Reddediyorum.. Ta ki, Padişah darılsın, beni çağırsın, ben de doğrusunu söyliyeyim...”(24)
İşte, Bediüzzaman’ın bu cevabî sözleri Padişah’la görüşmediğini kat’iyyetle göstermektedir. Başka delile de ihtiyaç yoktur.. Ve netice olarak: Bediüzzaman Hazretleri, Merhûm Sultan Abdülhamîd’le görüşmek ve ona bizzât fikir ve maksadlarını anlatmak istediği halde, maalesef görüşme imkânını bulamamıştır diye kesin hüküm verebiliriz.
Merhûm Said şamil Bey de, Bediüzzaman’ın Padişah’la olan mülâkatından ve ma’ruzâtından bahsetmişse de, fakat dikkat edilirse, bu konudaki söz ve beyânı ve cümleler şekli tıpatıp, Cemal Kutay’ın sözlerinin aynısıdır. Ayrıca nereden ve kimden duyduğunu beyân etmediğine göre, anlaşılan Said şamil, Cemal Kutay’ın “Tarih Sohbetleri” kitabını okumuş ve yahut Şahiner’in “Bilinmeyen Taraflarıyla Said Nursi” kitabına geçen şekliyle mütalâa ettikten sonra bu beyânda bulunmuştur.
Merhûm S. şamil Bey, aynı yazısında, Yusuf Akçura’dan, Bediüzzaman hakkında duyduklarını kaydederken; bizzât ondan şöyle şöyle duydum diyor. Fakat Padişah’la olan mülâkat hadisesini yazarken, herhangi bir nakilde bulunmamaktadır. Ayrıca “Aydınlar Konuşuyor” ve “Son şahitler” dizisi kitaplarının hiç bir yerinde Bediüzzaman’ın Padişah’la konuştuğu hakkında tek bir rivayet yoktur. Sadece C. Kutay ve yine onun bir rivayeti olan S. şamil’den başka bu rivayetin bir râvisi görülmemektedir. Bu durumda rivayet ve nakil, sadece C. Kutay’ın delilsiz, belgesiz iddiasından ibaret kalmış oluyor. (Bak: Aydınlar Konuşuyor, s: 139)
Bu mevzu münasebetiyle ve Yusuf Akçora’nın bahsi yapılmışken; onun ve Ahmet Ağabey’in Jön Türkler ve İttihat ve Terrakki Cem’iyeti içinde mühim rol sahibi olmaları ve ırkçı zihniyetle hareket eden “Genç Türkler” kolunun ilk olarak Osmanlı câmiasında Türkçülük yapmalarını meşru’ gören, belki de bu fikrin örgüsünü dokuyup fetvalarıyla öncülük yapan şahsiyetlerdir.(*) Bu yüzden diğer milletlerin kulüplerinin açılmasına ve arkasından
Yükleniyor...