Bediüzzaman’ın Abdürreşid İbrahim’le görüştüğüne ve arkadaşlık, dostIuk kurduğuna dair ve şeyh-ül İslâm Cemaleddin Efendioğlu ile birlikte Padişah’la görüştüğü hakkında v.s. için delili, kaynağı, vesikası nedir? Nereden ve kimden duymuştur? Ayrıca “şeyh-ül İslâm Cemaleddin Efendioğlu’nun Muhtar Bey’e: Bediüzzaman’ın Padişah huzurunda konuştuğu sözlerini anlattı, dediği; Muhtar Bey kimdir? Ve bu Muhtar Bey bunları kime anlatmıştır? Yahut nerede yazmıştır?

Bunun yanında, Sayın Kutay’ın bence bu meseledeki sözlerinde hemencik tenakuzları da vardır. Çünki diyor: Bediüzzaman’ın bu görüşmede, hafiyelik ve jurnalcilik müessesesini tenkid cesaretini göstermesi, kendisinin Divan-ı Harb’e verilmesine sebeb olmuştur.

Bediüzzaman Divan-ı Harb’e verildi diye olan iddianın hiç bir delili, vesikası gösterilmemiştir. Çünki öyle bir hadise vaki’ olmuş değildir. Vesika ve senedlerle tavzih edilen hayatının bu faslı açık seçiktir ki; yukarda bahsi geçen dilekçesini Mabeyn’e verdikten az zaman sonra, şekerci Hanı’nda yaptığı acîb ilânatı müteakip, evvelâ akıl hastahanesine, oradan da tevkifhaneye sevk edilmesi vardır. Yani hapis işi tertib itibariyle akıl hastahanesinden sonra olmuştur. Bu da ne bir Divan-ı Harb meselesi, ne de bir mahkeme hadisesidir.

Yine Kutay’ın mesnedsiz iddialarından birisi de: Güya Askeri Yıldız Mahkemesi’nde, Hademe Feriki şakir Paşa, Bediüzzaman’a:

“Hangi Kürt aşiretine mensubsun?” o da ona:

“Sen hangi Tatar aşiretine mensubsun...”(23)

tarzında ve bizce bir askerî Divan-ı Harb mahkemesinin makâmına, vakarına yakışmıyan isnadlar gibidir. Burada Kutay’ın tenakuzu şudur: Sultan Abdülhamîd gibi ciddî, dindar, hakperest, şefkatli bir insan Bediüzzaman’ı huzuruna kabul etsin ve onu dinlesin, meramını anlasın. Bediüzzaman da ona İstanbul’a geliş sebebini serbestçe, şeyhül-İslâm’ın yanında anlatsın, düşünce ve fikirlerini beyân etsin.. Sonra da Sultan Abdülhamîd onun bu haklı sözlerinden dolayı hemen Divan-ı Harb Mahkemesi’ne sevketsin... Divan-ı Harb Mahkemesi de, makâm ve vakarının ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan lakırdılarla Bediüzzaman’ı isticvab etsin... Hem Divan-ı Harb’ten sonra da, Bediüzzaman’ı akıl hastahanesine sevketsin?...

Acaba Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb Mahkemesi’ne verilişinden maksad, sadece ona bir gözdağı vermek için mi idi? Yoksa eğer bu hadise doğru ise, Padişah ve icraatına hakaret suçundan en azından bir nefy veya uzun bir hapis cezası verilmeyecek miydi?

Yükleniyor...