müstakbelde bir darbe-i müdhişe hazırlıyor gibi ehl-i basireti dağ-dar etmiştir.
Bunun çaresi: Nümûne-i imtisal ve sebeb-i teşvik ve terğib olmak için, Kürdistan’ın nikat-ı muhtelifesinde; Biri: Ertûşî aşairi merkezi olan Beyt-üş-şabab cihetinde...
Diğeri: Motkân, Belkân, Sason vasatında...
Biri de: Sipkân ve Hayderân vasatı olan nefs-i -”Van”da medrese nâm-ı me’lufiyle, ulûm-u diniye ve fünûn-u lâzime ile beraber- hiç olmazsa, ellişer talebe bulunmak ve oraca medar-ı maişetleri hükûmet-i seniyece tesvid edilmek üzere, üç dâr’üt-ta’lim te’sis edilmelidir. Bazı medârisin dahi ihyası, maddî, ma’nevî Kürdistan’ın hayat-ı istikbaliyesini te’min eden esbab-ı mühimmesindendir. Bununla ma’arifin temeli te’essüs eder ve bu mebde-i te’essüsden ittihad takarrur edecek, ihtilaf-ı dâhiliyeden dolayı mahvolan kuvve-i cesimeyi hükûmetin eline vermekle, harice sarf ettirilmek için, hakkıyla müstahakk-ı âdalet ve kabil-i medeniyet oldukları gibi, cevher-i fıtrîlerini göstereceklerdir.”(19)
Dilekçede görüldüğü gibi, Hz. Üstâd, şark vilâyetlerine maarifi götürmek istemesiyle, pek çok faidelerin yanında, Osmanlı Devleti’nde karışıklığı önlemek ve âşairin birbirine karşı sarf ederek kırıp bitirdikleri büyük kuvveti toplattırıp hükûmetin eline vermekle, dış düşmanlara karşı o kuvveti kullanmak ve neticesinde hal-i hazırdaki vahşet ve cehâletleri ile birlikte, medeniyet ve maarife kabiliyetli bir millet olduklarını, lâkin fıtratlarında mevcud bu kabiliyet ve isti’dat ma’denini maarif ile işletmekle o muazzam netice elde edilebileceğini ve o zaman bu milletin adalete nasıl istihkak kesbedeceğinin bilineceğini söylüyor.
Fakat yukarıda belirtildiği üzere, Mabeyn paşaları bu maksad ve neticeleri göremiyerek veya görmezlikten gelerek, dilekçesinde gösterilen o muazzam hizmeti nazar-ı ehemmiyete almıyor. Lâkin buna rağmen Bediüzzaman’ın ümidi kırılmıyor. İnkisar-ı hayale uğramıyor. Yine aynı maksad üzerinde çalışmasına devam ediyor.
İşte bunun içindir ki, Bediüzzaman’ın şekerci Hanı’nda yaptığı o ilan üzerine Mabeyn Hükümeti Padişah’ı iğfal ederek, Bediüzzaman’ı Toptaşı Akıl Hastahanesi’ne sevkediyorlar.
Bu hadiseyi Bediüzzaman Hazretleri 1944 yılında Denizli Cezaevinde ‘ iken bir münasebetle şöyle anlatıyor:
Bunun çaresi: Nümûne-i imtisal ve sebeb-i teşvik ve terğib olmak için, Kürdistan’ın nikat-ı muhtelifesinde; Biri: Ertûşî aşairi merkezi olan Beyt-üş-şabab cihetinde...
Diğeri: Motkân, Belkân, Sason vasatında...
Biri de: Sipkân ve Hayderân vasatı olan nefs-i -”Van”da medrese nâm-ı me’lufiyle, ulûm-u diniye ve fünûn-u lâzime ile beraber- hiç olmazsa, ellişer talebe bulunmak ve oraca medar-ı maişetleri hükûmet-i seniyece tesvid edilmek üzere, üç dâr’üt-ta’lim te’sis edilmelidir. Bazı medârisin dahi ihyası, maddî, ma’nevî Kürdistan’ın hayat-ı istikbaliyesini te’min eden esbab-ı mühimmesindendir. Bununla ma’arifin temeli te’essüs eder ve bu mebde-i te’essüsden ittihad takarrur edecek, ihtilaf-ı dâhiliyeden dolayı mahvolan kuvve-i cesimeyi hükûmetin eline vermekle, harice sarf ettirilmek için, hakkıyla müstahakk-ı âdalet ve kabil-i medeniyet oldukları gibi, cevher-i fıtrîlerini göstereceklerdir.”(19)
Dilekçede görüldüğü gibi, Hz. Üstâd, şark vilâyetlerine maarifi götürmek istemesiyle, pek çok faidelerin yanında, Osmanlı Devleti’nde karışıklığı önlemek ve âşairin birbirine karşı sarf ederek kırıp bitirdikleri büyük kuvveti toplattırıp hükûmetin eline vermekle, dış düşmanlara karşı o kuvveti kullanmak ve neticesinde hal-i hazırdaki vahşet ve cehâletleri ile birlikte, medeniyet ve maarife kabiliyetli bir millet olduklarını, lâkin fıtratlarında mevcud bu kabiliyet ve isti’dat ma’denini maarif ile işletmekle o muazzam netice elde edilebileceğini ve o zaman bu milletin adalete nasıl istihkak kesbedeceğinin bilineceğini söylüyor.
Fakat yukarıda belirtildiği üzere, Mabeyn paşaları bu maksad ve neticeleri göremiyerek veya görmezlikten gelerek, dilekçesinde gösterilen o muazzam hizmeti nazar-ı ehemmiyete almıyor. Lâkin buna rağmen Bediüzzaman’ın ümidi kırılmıyor. İnkisar-ı hayale uğramıyor. Yine aynı maksad üzerinde çalışmasına devam ediyor.
İşte bunun içindir ki, Bediüzzaman’ın şekerci Hanı’nda yaptığı o ilan üzerine Mabeyn Hükümeti Padişah’ı iğfal ederek, Bediüzzaman’ı Toptaşı Akıl Hastahanesi’ne sevkediyorlar.
Bu hadiseyi Bediüzzaman Hazretleri 1944 yılında Denizli Cezaevinde ‘ iken bir münasebetle şöyle anlatıyor:
Yükleniyor...