bağlanması bizce uygun olmadığı gibi; hikmeti de sadece o değildir. Hem de Üstâd’ın bizzât yukarıdaki beyânlarında, tarih sıralamasına göre muvafık düşmemektedir. Belki yukarda tesbit edildiği üzere, onun niyyeti, Padişahın ve o zamanki hükümet icraatını elinde tutan “Mabeyn”in nazar-ı dikkatini şark vilâyetlerine celbetmek ile, pek büyük bir hizmeti yaptırmak niyyeti idi ki; İstanbul’a geldikten iki üç ay sonra bu ilânı tertib etmişlerdir.
BAZI HATIRALAR
1- Eski Temyiz Reislerinden Elbistanlı muhterem, merhûm Ali Himmet Berki(15) Hoca’nın Bediüzzaman Hazretleri’yle ilgili hâtıraları 1908 yılına aittir, şöyle der:
“Ben o yıllarda, Medreset-ül Kuzât’da talebe idim. Talebe arkadaşlar arasında ileri bir derecemiz vardı. Bütün İstanbul’a Bediüzzaman’ın ismi ve şöhreti yayılmıştı. Bütün ilim muhitlerinde herkes ondan bahsediyordu.
“Fatih’te bir handa misafireten kalıyormuş, herkesin her çeşit sualine cevab veriyormuş” diye hakkında çok rivayetler duyuyorduk. Talebe arkadaşlarla “gidelim” diye karar verdik. Bir gurup arkadaşlarla bu meşhur zâtı ziyarete gittik.
O gün, Fatih’te bir çayhânede olduğunu, sorulan suallere cevab verdiğini işittik. Hemen oraya gittik. Çok kalabalık bir meclisi ve sırtında garîb bir elbisesi vardı. Bir hoca kisvesi yoktu. şark’ın mahallî kıvafetiyle oturuyordu.
Biz yanına vardığımızda, Bediüzzaman kendisine sorulan suallere cevab veriyordu. Etrafındaki ilim sahipleri derin bir sessizlik ve hayranlık içinde dinliyorlardı. Herkes, verdiği cevaptan memnûn ve tatmin oluyordu. Felsefecilerden sofistlerin iddia ve fikirlerine cevab veriyordu. Aklî, mantıkî delillerle onların görüşlerini çürütmüştü.
Benim ilk defa görüp ve görüşmem o zaman olmuştu. Benim Bediüzzaman hakkında görüşlerim ise şudur:
- ”Her lügatı bilirdi. Arabça lügatından herhangi bir kelime sorarsanız hemen cevabını ve mânâsını verirdi. Sonra Kelâm’da üzerine kimse yoktu. Bu iki ilimde bilgisine son yoktu.
Arab Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Doğu ve Batı Edebiyatına vakıftı. Yine hakkında yaygın fikir; “bir din adamı olarak kimseden hediye, para ve saire almıyordu: ‘İstese idi, çok şeylere sahip olabilirdi. Dünyada dikili bir ağacı yoktu.
BAZI HATIRALAR
1- Eski Temyiz Reislerinden Elbistanlı muhterem, merhûm Ali Himmet Berki(15) Hoca’nın Bediüzzaman Hazretleri’yle ilgili hâtıraları 1908 yılına aittir, şöyle der:
“Ben o yıllarda, Medreset-ül Kuzât’da talebe idim. Talebe arkadaşlar arasında ileri bir derecemiz vardı. Bütün İstanbul’a Bediüzzaman’ın ismi ve şöhreti yayılmıştı. Bütün ilim muhitlerinde herkes ondan bahsediyordu.
“Fatih’te bir handa misafireten kalıyormuş, herkesin her çeşit sualine cevab veriyormuş” diye hakkında çok rivayetler duyuyorduk. Talebe arkadaşlarla “gidelim” diye karar verdik. Bir gurup arkadaşlarla bu meşhur zâtı ziyarete gittik.
O gün, Fatih’te bir çayhânede olduğunu, sorulan suallere cevab verdiğini işittik. Hemen oraya gittik. Çok kalabalık bir meclisi ve sırtında garîb bir elbisesi vardı. Bir hoca kisvesi yoktu. şark’ın mahallî kıvafetiyle oturuyordu.
Biz yanına vardığımızda, Bediüzzaman kendisine sorulan suallere cevab veriyordu. Etrafındaki ilim sahipleri derin bir sessizlik ve hayranlık içinde dinliyorlardı. Herkes, verdiği cevaptan memnûn ve tatmin oluyordu. Felsefecilerden sofistlerin iddia ve fikirlerine cevab veriyordu. Aklî, mantıkî delillerle onların görüşlerini çürütmüştü.
Benim ilk defa görüp ve görüşmem o zaman olmuştu. Benim Bediüzzaman hakkında görüşlerim ise şudur:
- ”Her lügatı bilirdi. Arabça lügatından herhangi bir kelime sorarsanız hemen cevabını ve mânâsını verirdi. Sonra Kelâm’da üzerine kimse yoktu. Bu iki ilimde bilgisine son yoktu.
Arab Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Doğu ve Batı Edebiyatına vakıftı. Yine hakkında yaygın fikir; “bir din adamı olarak kimseden hediye, para ve saire almıyordu: ‘İstese idi, çok şeylere sahip olabilirdi. Dünyada dikili bir ağacı yoktu.
Yükleniyor...