İKİNCİ BİR HATIRA

8.9.1995 Cuma günü Viyana’da dinlediğimiz aslen Tillolu, Fakirullah Hz.leri sülâlesinden olup, hâlen Avusturya Viyana İslâm Merkezi Camii’nde imamlık yapan Mahzun Aydın Hoca Efendi dedi ki; “Ben, meşhur ulemâdan İstanbullu Ali-i Üsküdarî Efendi’den bizzât duydum ki, dedi:“ Bediüzzaman İstanbul’a gelip Padişah 2. Abdülhamit’le görüşme talebinde bulunduğu zaman Mabeyn hükûmeti adeta telâşa kapıldı.” Acaba Bediüzzaman Said-i Kürdî Osmanlı devletinden Kürdistan’ı ayırmak mı istiyor.ilh. diye şâyialar oldu.”

KÜRDÎ UNVANINI ALMASI

Üstâd Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’a varmasıyla birlikte, ünvânını “Said-i Kürdî” şeklinde ilân etti. Bu tarihten ta 1926 senesine kadar da bu ünvânı kullandı. Başka ne olmalı idi ki!?.. şimdi bile mecmu-u nüfusu i’tibariyle bir vilâyet kadar olmayan Lazların yaşadıkları bölgeye, o zamanlar gayet rahatlıkla, “Lazistan” denildiği gibi, Kürtlerin yaşadıkları şark vilâyetlerine de yine o zaman, “Kürdistan” denilmesinde hiç bir mahzur mülâhaza edilmemekte idi. Dolayısıyla bu bölgenin insanlarını temsilen hilâfet makâmına müracaat için giden bir insanın, herhalde kendisine “Kürdî” lâkabını vermesi kadar normal bir şey olmazdı. Hatta değil 1908’Ierde 1918’ler ve sonrasında, İttihat-Terakki hükümetlerinin sonlarında bile, millet meclisinde “Lazistan mebusu Sudi Bey, yine Lazistan mebu’su Ziya Efendi (Bak: Son Devrin İslâm Akademisi Dar-ül Hikmet-il İslâmiye Sadık Albayrak S: 29-55) gibi rahatlıkla Lazistan olarak coğrafî bölgeye verilen isimden kuşkulanan kimse olmuyordu. Hatta Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde 1926 yılına kadar yine Lazistan ve Kürdistan(7) ta’birleri çok rahatlıkla kullanılmakta idi. Böylece Kürdistan tabirinden hiç bir mahzurun mulâhazası söz konusu değildi. Dolayısıyla Kürdî lâkabı gayet normal bir şeydi. Gerçi İttihad ve Terakkî’nin Jön Türkleri veya ırkçı milliyetçileri tarafından ta o zamanlar gizli bir kararla “Kürdistan” tabiri yerine, Vilâyât-ı şarkiye şeklinde değiştirilmesi olmuşsa da, lâkin herkesin dilinde, hatta resmî hükümet yazışmalarında da “Kürdistan” tabiri tedavülde devam etmekteydi.

Nitekim, Hz. Üstâd Bediüzzaman, 1922 Kasım’ında İstanbul’dan Ankara’ya geldiği ve TBMM’ini ziyaret ettiği zaman, Meclis zabıt ceridesi 9 teşrin-i sani 1338 (1922) 135. içtima tutanağında bile Üstâd’ın aynı ünvân ile hoşamedi merasimi yapıldığı gibi; M. Kemal Paşa kendisini üçyüz lira maaşla Kürdistan umumî vaizliğini teklif etmişti.

Yükleniyor...