Birden o hâlette iken, baktım ki; mühim bir zât, bana âmirane diyor ki: “İ’caz-ı Kur’ânı beyân et!” uyandım, anladım ki; Bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılabdan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân, kendi kendini mûdafaa edecek... Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’cazı, O’nun çelik bir zırhı olacak.. Ve şu i’cazın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkınde olarak, benim gibi bir adam namzed olacak ve namzed olduğumu anladım...”(67)
5- “şimdi bence kat’iyyet peyda etmiştir ki: Ekser hayatım, ihtiyar ve iktidarımın, şuur ve tedbirimin hâricinde öyle bir tarzda geçmiş ve öyle garîb bir surette ona cereyan verilmiş; ta Kur’ân-ı Hakîm’e hizmet edecek olan bu nevi risaleleri netice versin. Adeta bütün hayat-ı ilmiyem, mukaddemat-ı ihzariye hükmüne geçmiş.. Ve Sözler ile i’caz-ı Kur’ân’ın izharı, onun neticesi olacak bir sûrette olmuştur...”(68)
6- Kastamonu Lahikası kitabından: “...Bundan kırk-elli sene evvel büyük kardeşim Molla Abdullah ile bir muhaveremi hikâye ediyorum. O merhûm kardeşim, Evliya-yı azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin (K.S.)(69) ‘nün hâs müridi idi. O merhûm kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor, Kâinat’ta kutb-u a’zam gibi herşeye ıttılaı var.” Beni onunla rabt etmek için çok hârika makâmlarını beyân etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakiki sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a’zam suretinde tahayyûl ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin, yani o ünvân ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde açılsa ve hakikatı görünse, senin muhabbetin ya zâil olur, veya dörtten birisine iner.
Fakat ben, o zât-ı mübareki, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünki; Sûnnet-i Seniyye dairesinde hakikat mesleğinde, ehl-i îmâna halis ve te’sirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. şahsî makâmı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim...”(70)
7- “...Mühim bir hakikati bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir mes’eleyi beyân ediyorum. şöyle ki: Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekyeler tâifesine serfürû etmiş; yani inkiyad gösterip onlara, Velâyet semereleri için mûracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı îmâniyeyi ve envâr-ı
5- “şimdi bence kat’iyyet peyda etmiştir ki: Ekser hayatım, ihtiyar ve iktidarımın, şuur ve tedbirimin hâricinde öyle bir tarzda geçmiş ve öyle garîb bir surette ona cereyan verilmiş; ta Kur’ân-ı Hakîm’e hizmet edecek olan bu nevi risaleleri netice versin. Adeta bütün hayat-ı ilmiyem, mukaddemat-ı ihzariye hükmüne geçmiş.. Ve Sözler ile i’caz-ı Kur’ân’ın izharı, onun neticesi olacak bir sûrette olmuştur...”(68)
6- Kastamonu Lahikası kitabından: “...Bundan kırk-elli sene evvel büyük kardeşim Molla Abdullah ile bir muhaveremi hikâye ediyorum. O merhûm kardeşim, Evliya-yı azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin (K.S.)(69) ‘nün hâs müridi idi. O merhûm kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor, Kâinat’ta kutb-u a’zam gibi herşeye ıttılaı var.” Beni onunla rabt etmek için çok hârika makâmlarını beyân etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakiki sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a’zam suretinde tahayyûl ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin, yani o ünvân ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde açılsa ve hakikatı görünse, senin muhabbetin ya zâil olur, veya dörtten birisine iner.
Fakat ben, o zât-ı mübareki, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünki; Sûnnet-i Seniyye dairesinde hakikat mesleğinde, ehl-i îmâna halis ve te’sirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. şahsî makâmı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim...”(70)
7- “...Mühim bir hakikati bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir mes’eleyi beyân ediyorum. şöyle ki: Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekyeler tâifesine serfürû etmiş; yani inkiyad gösterip onlara, Velâyet semereleri için mûracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı îmâniyeyi ve envâr-ı
Yükleniyor...