BİR FASIL

Bediüzzaman Hazretleri’nin yukarıda adları geçen büyük zâtlar gibi, bazı Üstâdlarına karşı muhabbet ve hürmeti münasebetiyle bir mevzûu burada kaydetmek istiyorum, şöyle ki:

şark’ta hâlâ zürriyetleri devam eden o geçmiş büyük velî zâtların hânedan ve zâdegânları veya manevî mirasçıları olan mürid ve talebeleri arasında, birçok yerde duyduğum kadarıyla: Bediüzzaman’ın mazhar olduğu büyük, harikulâde haller, ilim ve irfanda fevkalâde inkişafât ve pek acîb feyiz, nûr ve kerametlerini; kimisi şeyh Ahmed-i Hanî Hazretleri’ne, kimisi şeyh Abdurrahman-i Tâğî Kuddise Sirruhu’ya, kimisi şeyh Muhammed Küfrevî Hazretleri’ne; Bazıları şeyh Fehim-i Arvasi’ye; Tillolu’lar da Fakirullah şeyh İsmail Hazretleri’ne veya Tillo’da medfûn diğer ecdâdlarına nisbet ederek, kendilerine mâl etmek isterler. Bu teveccüh ve tesahub, gerçi çok güzeldir ve bir noktada doğru ve haktır.. Hem Bediüzzaman Hazretleri’nin mesleğine ve cihadına taraftarlıktır.

Lâkin Bediüzzaman Hazretleri’nin, aşağıda kaydedeceğimiz beyânları ile, yukarıda geçen izahlarının neticesine bakılırsa; o, yalnız bir tek zâtın veya mesleğinin ve feyiz ve irşadının tasarrufunda ve manevî riyasetinde, değildir.. Ve adları geçen zâtlardan yalnız birisinin hususî fidanlık bahçesinde yetişmiş değildir. Belki o, mezkûr zevât-ı kiramın hepsinin ayrı ayrı şefkat, feyiz ve dualarına mazhariyyetiyle beraber; bunların hepsinin menba-ı nûru ve maden-i feyzi olan zât-ı Risaletin kûllî feyiz ve nûruna mazhar olduğu anlaşılmaktadır.

Daha henüz oniki-onüç yaşlarında iken, gördüğü rüya ile; veya medreselerine gelen perişan vaziyetli dervişle samimi alakadarlığı neticesinde, o ulvî ve küllî feyiz ve nûr denizinin şâribi ve mazharı olmakla başlayan tezahürat-ı acîbe ve halât-ı garibe, bu yüce mazhariyetin alâmet ve nişanıdır. Bu rüyadan sonra ve derviş hadisesini müteakip daha nasıl ve ne gibi manevî feyizlere, nûrlara mazhar olduğu meçhulümüz olmakla beraber; Âl-i Beyt-i Nebeviye’ye şiddet-i irtibatı ve Gavs-ı Geylanî Hazretleri’yle sekiz-dokuz yaşlarından beri ma’nevî irtibat ve muhabbetleri.. ve daha Hazret-i şâh-ı Velâyet İmam-ı Ali Kerremallahü vechehü ile ma’nevî muhaberat ve müsahabetleri gösteriyor ki, bu zâtın mazhariyeti başka bir mazhariyettir.

şimdi bu söylediklerimizi vuzûh ile beyân eden; bizzât Bediüzzaman’ın çeşitli vesilelerle Risale-i Nûrlarda yazdığı -mevzûumuzla alakalı noktalara bakalım:

Yükleniyor...