Bu izah, ikna, ispat ve ilzam üzerine; gelen misafir Vehhabî âlimlerinin her birisi birer bahane ile dışarıya çıkmaya izin isterler. Vali Bey de, i’tiraf ederek, “Evet ben gerçekten vehhabiliği en hak ve doğru bir mezheb kabul etmiş, yayılmasına da gizli gizli çalışıyordum. Amma şimdi beni tam ikna ettiniz” demekten kendisini alamaz olmuş.
BEDİÜZZAMAN’IN BİTLİS’TEN AYRILMASI
Bediüzzaman, yukarıda zikri geçen Vali Bey’in, kendisine Bitlis’i terk etmesi için yaptığı tebligat üzerine, Bitlis’ten ayrılır, şirvan’a gider. Bediüzzaman hergün biraz daha artan şöhreti ve memleketi dolduran nâmı ve şanı karşısında, Ehl-i fazl ve kemâl olan ulemâ ve meşâyih, ona muhabbet, şefkat, hürmet ve takdir hislerini besledikleri gibi; ikinci derecedeki bazı hoca ve talebeler ise, ona karşı rekabet, kıskançlık ve hased sâikasıyla her halini tecessüs ile bir ayıb, bir leke sürmeğe uğraşıyorlardı. Evet, böyle infirad eden zâtların muarızları her zaman çok bulunur. Bilhassa münâzarada mağlub düşenler, Bediüzzaman’ı ahali nazarından düşürmek için var kuvvetleriyle çalışıyorlardı.
İşte bu sâikla, bir gün her nasılsa Bediüzzaman kazâen sabah namazını uykuda kalarak vaktini(22) geçirmiş. Buna muttali’ olan muarızları, o hadiseyi başka bir kisvede göstererek ellerine bir sermaye geçirmişcesine “Molla Said namazı terk etmiş” şeklinde ahali arasında yaymaya başlarlar.
Bediüzzaman’a sorarlar: “Ne için herkes bunu böyle söylüyor?” O da: “Evet, esassız birşey âlemin içinde çabuk yayılmaz. Hatâ bendedir. O hatâdan dolayı iki cezaya çarpıldım. Birisi Allah’ın itabı, diğeri insanların ta’rizi... Bunun esası ise, geceleri âdet ettiğim vird-i şerifi terk etmekliğimdir. İşte âlemin ruhu bu hakikata temas etmişse de, tamamını kavrıyamamış olduğundan, ismini bilememiş, şu vecihle hatâyı isimlendirmiştir.” cevabını verir.
Bediüzzaman şirvan’da bulunduğu sırada, Siirt civarından birisi gelerek ona: “Aman efendim Siirt’e bir çocuk gelmiş, ondört-onbeş yaşlarında imiş.
Yükleniyor...