Vâli Bey: “Zâten siz hocalar ve şeyhler böylesiniz. Oğlunuzun yaşında bile olmayan bir çocuğa kıyam edip hürmet edersiniz. Biz sizi memleketin en büyük âlimi olarak çağırdık ki, gelen misafirlerle vehhabîlik mezhebi konusunda ilmî münazara edesiniz!” deyince, hemen Molla Said söz alır ve Vali Bey’e: “Asıl başta vehhabî olan sensin. Bana kıyam eden zâtlar, benim onların torunu yaşında bile olmayan şahsıma veya yaşıma değil, benim ilmime hürmet ettiler” der ve devamla “şimdi senin misafirlerinin fikirlerinin ana kaynaklarının esasatını anlatacağım” deyip başlar.. Ve Vehhabiliğin tarihî geliş seyrini ve fikirlerinin ana temellerinin neyin üstüne bina edildiğini gayet beliğ bir mukaddeme ile izah eder.
Bu izah, ikna, ispat ve ilzam üzerine; gelen misafir Vehhabî âlimlerinin her birisi birer bahane ile dışarıya çıkmaya izin isterler. Vali Bey de, i’tiraf ederek, “Evet ben gerçekten vehhabiliği en hak ve doğru bir mezheb kabul etmiş, yayılmasına da gizli gizli çalışıyordum. Amma şimdi beni tam ikna ettiniz” demekten kendisini alamaz olmuş.
BEDİÜZZAMAN’IN BİTLİS’TEN AYRILMASI
Bediüzzaman, yukarıda zikri geçen Vali Bey’in, kendisine Bitlis’i terk etmesi için yaptığı tebligat üzerine, Bitlis’ten ayrılır, şirvan’a gider. Bediüzzaman hergün biraz daha artan şöhreti ve memleketi dolduran nâmı ve şanı karşısında, Ehl-i fazl ve kemâl olan ulemâ ve meşâyih, ona muhabbet, şefkat, hürmet ve takdir hislerini besledikleri gibi; ikinci derecedeki bazı hoca ve talebeler ise, ona karşı rekabet, kıskançlık ve hased sâikasıyla her halini tecessüs ile bir ayıb, bir leke sürmeğe uğraşıyorlardı. Evet, böyle infirad eden zâtların muarızları her zaman çok bulunur. Bilhassa münâzarada mağlub düşenler, Bediüzzaman’ı ahali nazarından düşürmek için var kuvvetleriyle çalışıyorlardı.
İşte bu sâikla, bir gün her nasılsa Bediüzzaman kazâen sabah namazını uykuda kalarak vaktini(22) geçirmiş. Buna muttali’ olan muarızları, o hadiseyi başka bir kisvede göstererek ellerine bir sermaye geçirmişcesine “Molla Said namazı terk etmiş” şeklinde ahali arasında yaymaya başlarlar.
Bediüzzaman’a sorarlar: “Ne için herkes bunu böyle söylüyor?” O da: “Evet, esassız birşey âlemin içinde çabuk yayılmaz. Hatâ bendedir. O hatâdan dolayı iki cezaya çarpıldım. Birisi Allah’ın itabı, diğeri insanların ta’rizi... Bunun esası ise, geceleri âdet ettiğim vird-i şerifi terk etmekliğimdir. İşte âlemin ruhu bu hakikata temas etmişse de, tamamını kavrıyamamış olduğundan, ismini bilememiş, şu vecihle hatâyı isimlendirmiştir.” cevabını verir.
Bediüzzaman şirvan’da bulunduğu sırada, Siirt civarından birisi gelerek ona: “Aman efendim Siirt’e bir çocuk gelmiş, ondört-onbeş yaşlarında imiş.
Bu izah, ikna, ispat ve ilzam üzerine; gelen misafir Vehhabî âlimlerinin her birisi birer bahane ile dışarıya çıkmaya izin isterler. Vali Bey de, i’tiraf ederek, “Evet ben gerçekten vehhabiliği en hak ve doğru bir mezheb kabul etmiş, yayılmasına da gizli gizli çalışıyordum. Amma şimdi beni tam ikna ettiniz” demekten kendisini alamaz olmuş.
BEDİÜZZAMAN’IN BİTLİS’TEN AYRILMASI
Bediüzzaman, yukarıda zikri geçen Vali Bey’in, kendisine Bitlis’i terk etmesi için yaptığı tebligat üzerine, Bitlis’ten ayrılır, şirvan’a gider. Bediüzzaman hergün biraz daha artan şöhreti ve memleketi dolduran nâmı ve şanı karşısında, Ehl-i fazl ve kemâl olan ulemâ ve meşâyih, ona muhabbet, şefkat, hürmet ve takdir hislerini besledikleri gibi; ikinci derecedeki bazı hoca ve talebeler ise, ona karşı rekabet, kıskançlık ve hased sâikasıyla her halini tecessüs ile bir ayıb, bir leke sürmeğe uğraşıyorlardı. Evet, böyle infirad eden zâtların muarızları her zaman çok bulunur. Bilhassa münâzarada mağlub düşenler, Bediüzzaman’ı ahali nazarından düşürmek için var kuvvetleriyle çalışıyorlardı.
İşte bu sâikla, bir gün her nasılsa Bediüzzaman kazâen sabah namazını uykuda kalarak vaktini(22) geçirmiş. Buna muttali’ olan muarızları, o hadiseyi başka bir kisvede göstererek ellerine bir sermaye geçirmişcesine “Molla Said namazı terk etmiş” şeklinde ahali arasında yaymaya başlarlar.
Bediüzzaman’a sorarlar: “Ne için herkes bunu böyle söylüyor?” O da: “Evet, esassız birşey âlemin içinde çabuk yayılmaz. Hatâ bendedir. O hatâdan dolayı iki cezaya çarpıldım. Birisi Allah’ın itabı, diğeri insanların ta’rizi... Bunun esası ise, geceleri âdet ettiğim vird-i şerifi terk etmekliğimdir. İşte âlemin ruhu bu hakikata temas etmişse de, tamamını kavrıyamamış olduğundan, ismini bilememiş, şu vecihle hatâyı isimlendirmiştir.” cevabını verir.
Bediüzzaman şirvan’da bulunduğu sırada, Siirt civarından birisi gelerek ona: “Aman efendim Siirt’e bir çocuk gelmiş, ondört-onbeş yaşlarında imiş.
Yükleniyor...