pencere açar ki, kâinat onda bütün zîhayatların lisanıyla
ياَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet eder.
Hem arı ve karıncanın göz ve mideleri, güneşle ve manzumesiyle cezaletçe ve san’atlarındaki nizamın birbirini andırmak ve birbirine bakmak keyfiyetince ve münasebettarlıkta birbirine mürtebit bulunmalarıyla delâlet eder ki; bu irtibat ve bu münasebet ise, karınca ve arının göz ve mideleriyle birlikte, güneş ve manzumesi bir tek nakkaşın nakşıdır. Ve bu keyfiyet ise Vâcib-ül Vücud’un, Vâhid-i Ehad’in vücub-u vücuduna bakan ve nazır olan bir menfez açarlar. Kâinat o pencerede
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
der, nida eder.
Hem zerreler ve cevahir-i ferde arasında yazılı olan ve dokunmuş ve nakşedilmiş olup dalgalanmakta olan cüz’î câzibe ile; yıldızlar ve güneşler mabeyninde yazılmış, dokunmuş ve yayılmış olan cazibe-i umumiyenin beraberlik ve kardeşliği ise, delâlet eder ki; bu her iki cazibe, ancak bir tek kalemin yazısı ve mürekkebidir. Ve bir tek nessacın dokuması ve düzmesidir. Ve bir tek güneşin şua’ı ve feyzidirler. İşte bu da yine büyük bir pencereyi vücub ve vahdete açarak kâinat bu pencerede bu ulvî ve dakik lisan ile
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet ediyor.
Hem herbir zerrenin, muntazam olan mürekkebat-ı mütedahiledeki münasebetleri gözetmesi; ve adeta bir aker neferi gibi, her bir makam ve dairenin değişik nisbetlerinde ayrı bir faide ve maslahatı varmış gibi ona göre vazife görmesi vardır. Meselâ: gözde çalışan bir zerrenin, Muharrike, Hassase, Evride, Şerayin ve Basıra’nın mürekkeplerindeki münasebet, vazife ve hareketi gibi.. İşte bu keyfiyet ise, bizzarure delâlet eder ki; gözün bebeğini ve gözün hadeka vaziyetini ve âlemin gözü olan güneşi yaratan ve bunları yerli yerince yerleştiren kim ise, bütün mürekkebatın dahi Hâlıkıdır. İşte bu da yine vücub ve vahdete nezzar bir mişkat açarak, kâinat o mişkatta her bir zerrenin lisanıyla
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet eder.
ياَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet eder.
Hem arı ve karıncanın göz ve mideleri, güneşle ve manzumesiyle cezaletçe ve san’atlarındaki nizamın birbirini andırmak ve birbirine bakmak keyfiyetince ve münasebettarlıkta birbirine mürtebit bulunmalarıyla delâlet eder ki; bu irtibat ve bu münasebet ise, karınca ve arının göz ve mideleriyle birlikte, güneş ve manzumesi bir tek nakkaşın nakşıdır. Ve bu keyfiyet ise Vâcib-ül Vücud’un, Vâhid-i Ehad’in vücub-u vücuduna bakan ve nazır olan bir menfez açarlar. Kâinat o pencerede
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
der, nida eder.
Hem zerreler ve cevahir-i ferde arasında yazılı olan ve dokunmuş ve nakşedilmiş olup dalgalanmakta olan cüz’î câzibe ile; yıldızlar ve güneşler mabeyninde yazılmış, dokunmuş ve yayılmış olan cazibe-i umumiyenin beraberlik ve kardeşliği ise, delâlet eder ki; bu her iki cazibe, ancak bir tek kalemin yazısı ve mürekkebidir. Ve bir tek nessacın dokuması ve düzmesidir. Ve bir tek güneşin şua’ı ve feyzidirler. İşte bu da yine büyük bir pencereyi vücub ve vahdete açarak kâinat bu pencerede bu ulvî ve dakik lisan ile
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet ediyor.
Hem herbir zerrenin, muntazam olan mürekkebat-ı mütedahiledeki münasebetleri gözetmesi; ve adeta bir aker neferi gibi, her bir makam ve dairenin değişik nisbetlerinde ayrı bir faide ve maslahatı varmış gibi ona göre vazife görmesi vardır. Meselâ: gözde çalışan bir zerrenin, Muharrike, Hassase, Evride, Şerayin ve Basıra’nın mürekkeplerindeki münasebet, vazife ve hareketi gibi.. İşte bu keyfiyet ise, bizzarure delâlet eder ki; gözün bebeğini ve gözün hadeka vaziyetini ve âlemin gözü olan güneşi yaratan ve bunları yerli yerince yerleştiren kim ise, bütün mürekkebatın dahi Hâlıkıdır. İşte bu da yine vücub ve vahdete nezzar bir mişkat açarak, kâinat o mişkatta her bir zerrenin lisanıyla
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
deyip şehadet eder.
Yükleniyor...