O ellibeş lisanları
(1) Bu taksimatta o lisanlar eksik gibi görünüyorsa da aslında tamamdırlar. Belki biz bilemiyoruz. Veyahut sevgili, muazzez Üstadımızın kudsî muradlarıyla hangisini irade ettiğine adem-i fehmimizdir. (Mütercim)
tafsilatları sonra gelecektir. Amma icmali ise budur:
Kâinatın eczalarının muntazam olan ifrad ve terkibi lisanıyla; fakr ve hacetlerinin icabı yerine gelmesi; intizamkârane olan hal ve vaziyetleri, mükemmel, acib ve lâyık suretleri; garib fâik ve süslü nakışları; âlî hikmetleri; kıymettar çok gâlî faydaları; birbirini andıran hârika tehalüfleri; birbirine bakan muntazam benzeyişleri lisanları ile ve hem cüz’ olsun, küll olsun her şeyin nizam ve mevzuniyetleri; bizzat her bir şeyin kemal-i intizamı; düzgünlükleri; ve her şey şuurî bir ittikan-ı san’at ve mükemmeliyet-i hilkat içinde olması; ve birbirine muhalif olan camid eşyanın yekdiğerlerinin sual-i hacetlerine cevab vermeleri; ve birbirinden uzak ve mütefavit şeylerin tesanüdleri lisanlarıyla; ve hem her şeyi ve her yeri kaplayan hikmet-i amme; inayet-i tamme; rahmet-i vasia; rızk-ı âmm; ve hayat-ı münteşire lisanlarıyla; ve hem her şeyde parlayan bir hüsün ve tahsin ve in’ikas eden bir cemal-i hazin; ve kalblerinde olan aşk-ı sâdık; ve sînelerindeki incizab ve cezbe; ve kâinatın zılliyeti lisanlarıyla.. Ve hem, hep maslahatlar için olan bir tasrif; ve faydalar için bir tebdil; ve hikmetler için bir tahvil; ve gayeler için bir tağyir; ve kemalâta ermeleri için bir tanzim lisanlarıyla.. hem kâinatın imkân ve hudusları; ve ihtiyacât ve iftikaratları; ve fakr ve zaafları; ve ölüme maruz olmaları ve cehl-i mutlak içinde bulunmaları ve fanilikleri ve tagayyürleri ve şuurî veya gayr-ı şuurî bir mâbuda ibadetleri; ve tesbihatları; ve duaları; ve ilticaları gibi ellibeş lisanlarıyla âlem ve kâinat, bağırarak ilân ediyorlar.
Demek kâinatın mürekkebat ve eczası, bütün bu mezkûr lisanlarla kadîm ve kadîr olan Hâlıklarının vücub-u vücuduna şâhidlerdir.. ve onun evsaf-ı kemaline delillerdir.. Ve merkezi müttehid olan mütedahil daireler gibi onun yüce vahdaniyetine şehadet ediyorlar; ve esma-yı hüsnasını zikir ve tilavet ediyorlar. Ve Cenab-ı Hak Teala’nın şükür ve hamdiyle tesbihhan oluyorlar. Ve Kur’an-ı Hakîm’in âyetlerini tefsir ediyorlar. Ve Seyyid-il Mürselîn olan zatın ihbaratını tasdik ediyorlar. Ve hem nur-u İslâma bakan ve gösteren sâdık ve munazzam bir hadsi tevlid ediyorlar. O ise, tavr-ı nübüvvete teslim olmayı, o da Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad’e iman etmek demek olan nur-u imanı tevlid ediyor.
İşte kâinat, bütün bu lisanlarının icma’ıyla Kelâm-ı Kadîm’in taht-ı emr ve kumandasında ve bütün enbiya ve mürselînin seyyidi, ins vecinnin serveri Resûl-i Ekrem’in (A.M.) riyaseti altında:
(1) Bu taksimatta o lisanlar eksik gibi görünüyorsa da aslında tamamdırlar. Belki biz bilemiyoruz. Veyahut sevgili, muazzez Üstadımızın kudsî muradlarıyla hangisini irade ettiğine adem-i fehmimizdir. (Mütercim)
tafsilatları sonra gelecektir. Amma icmali ise budur:
Kâinatın eczalarının muntazam olan ifrad ve terkibi lisanıyla; fakr ve hacetlerinin icabı yerine gelmesi; intizamkârane olan hal ve vaziyetleri, mükemmel, acib ve lâyık suretleri; garib fâik ve süslü nakışları; âlî hikmetleri; kıymettar çok gâlî faydaları; birbirini andıran hârika tehalüfleri; birbirine bakan muntazam benzeyişleri lisanları ile ve hem cüz’ olsun, küll olsun her şeyin nizam ve mevzuniyetleri; bizzat her bir şeyin kemal-i intizamı; düzgünlükleri; ve her şey şuurî bir ittikan-ı san’at ve mükemmeliyet-i hilkat içinde olması; ve birbirine muhalif olan camid eşyanın yekdiğerlerinin sual-i hacetlerine cevab vermeleri; ve birbirinden uzak ve mütefavit şeylerin tesanüdleri lisanlarıyla; ve hem her şeyi ve her yeri kaplayan hikmet-i amme; inayet-i tamme; rahmet-i vasia; rızk-ı âmm; ve hayat-ı münteşire lisanlarıyla; ve hem her şeyde parlayan bir hüsün ve tahsin ve in’ikas eden bir cemal-i hazin; ve kalblerinde olan aşk-ı sâdık; ve sînelerindeki incizab ve cezbe; ve kâinatın zılliyeti lisanlarıyla.. Ve hem, hep maslahatlar için olan bir tasrif; ve faydalar için bir tebdil; ve hikmetler için bir tahvil; ve gayeler için bir tağyir; ve kemalâta ermeleri için bir tanzim lisanlarıyla.. hem kâinatın imkân ve hudusları; ve ihtiyacât ve iftikaratları; ve fakr ve zaafları; ve ölüme maruz olmaları ve cehl-i mutlak içinde bulunmaları ve fanilikleri ve tagayyürleri ve şuurî veya gayr-ı şuurî bir mâbuda ibadetleri; ve tesbihatları; ve duaları; ve ilticaları gibi ellibeş lisanlarıyla âlem ve kâinat, bağırarak ilân ediyorlar.
Demek kâinatın mürekkebat ve eczası, bütün bu mezkûr lisanlarla kadîm ve kadîr olan Hâlıklarının vücub-u vücuduna şâhidlerdir.. ve onun evsaf-ı kemaline delillerdir.. Ve merkezi müttehid olan mütedahil daireler gibi onun yüce vahdaniyetine şehadet ediyorlar; ve esma-yı hüsnasını zikir ve tilavet ediyorlar. Ve Cenab-ı Hak Teala’nın şükür ve hamdiyle tesbihhan oluyorlar. Ve Kur’an-ı Hakîm’in âyetlerini tefsir ediyorlar. Ve Seyyid-il Mürselîn olan zatın ihbaratını tasdik ediyorlar. Ve hem nur-u İslâma bakan ve gösteren sâdık ve munazzam bir hadsi tevlid ediyorlar. O ise, tavr-ı nübüvvete teslim olmayı, o da Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad’e iman etmek demek olan nur-u imanı tevlid ediyor.
İşte kâinat, bütün bu lisanlarının icma’ıyla Kelâm-ı Kadîm’in taht-ı emr ve kumandasında ve bütün enbiya ve mürselînin seyyidi, ins vecinnin serveri Resûl-i Ekrem’in (A.M.) riyaseti altında:
Yükleniyor...