Mesnevînin başındaki bu üç Risale, Eski Said'in eserlerinden olmayıp, Üstadımızın tabiriyle Yeni Said'in eserleridir. Üstadımızın eski eserlerinden Risale-i Nura girenler olduğu gibi, Risale-i Nuru te'life başladıktan sonra yazdığı Arapça eserleri de bu suretle Mesnevi-i Arabiye idhal olunmuştur.
6 - LASİYYEMALAR :
Yirmisekizinci Sözün Arabi olan İkinci Makamı ve Onuncu Sözün esası olan bu risale, hakikaten harikadır. Üstadımız Barlada iken bir bahar gününde rahmet-i İâhiyenin âsarını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak
فَانْظُرْ اِلَي آثَارِ رَحْمَةِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِي الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا
اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِي اْلمَوْتَي وَهُوَ عَلَي كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
âyet-i kerimesini kırk defaya yakın okumasından sonra, tul’u etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkuresini köküyle kesip, İbn-i Sina gibi acib bir dahinin (haşir, bir mes'ele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez) dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren; ve haşrin binler nümunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pekçok esma-i ilâhiyeden tut, tâ mahiyet-i insaniyenin acib istidad ve garib cihazatının iktizasına kadar herşeyde haşri isbat eden bir risaledir.
Baştaki bir i'lemi ile, bir tabiatçıyı nazara alıp ona karşı serd-i kelâm ediyor, zerrenin hareketini ele alıyor.. Ve zerrenin, meselâ bir meyveye geçişini misâl veriyor, diyor ki: (Eğer bu zerre, kendi başına hür ve müstakil olsaydı, elbette bu kadar san'atları yapması imkânsız olurdu.) diye isbat edip, ancak o zerre Cenab-ı Hakkın bir memuru olduğunu isbattan sonra, kadere geçiyor ve kader hakikatını her şeyiyle isbat ediyor.
İkinci İ'leminde ise, birinci i'lemin bir izah ve şerhi yapılıyor. Sonra üçüncü i'leminde iman-ı billâh, iman-ı binnebiyy ve iman-ı bilhaşir, hatta sair erkân-ı imaniye ile kâinatın vücudu arasında kat'i bir
6 - LASİYYEMALAR :
Yirmisekizinci Sözün Arabi olan İkinci Makamı ve Onuncu Sözün esası olan bu risale, hakikaten harikadır. Üstadımız Barlada iken bir bahar gününde rahmet-i İâhiyenin âsarını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak
فَانْظُرْ اِلَي آثَارِ رَحْمَةِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِي الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا
اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِي اْلمَوْتَي وَهُوَ عَلَي كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
âyet-i kerimesini kırk defaya yakın okumasından sonra, tul’u etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkuresini köküyle kesip, İbn-i Sina gibi acib bir dahinin (haşir, bir mes'ele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez) dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren; ve haşrin binler nümunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pekçok esma-i ilâhiyeden tut, tâ mahiyet-i insaniyenin acib istidad ve garib cihazatının iktizasına kadar herşeyde haşri isbat eden bir risaledir.
Baştaki bir i'lemi ile, bir tabiatçıyı nazara alıp ona karşı serd-i kelâm ediyor, zerrenin hareketini ele alıyor.. Ve zerrenin, meselâ bir meyveye geçişini misâl veriyor, diyor ki: (Eğer bu zerre, kendi başına hür ve müstakil olsaydı, elbette bu kadar san'atları yapması imkânsız olurdu.) diye isbat edip, ancak o zerre Cenab-ı Hakkın bir memuru olduğunu isbattan sonra, kadere geçiyor ve kader hakikatını her şeyiyle isbat ediyor.
İkinci İ'leminde ise, birinci i'lemin bir izah ve şerhi yapılıyor. Sonra üçüncü i'leminde iman-ı billâh, iman-ı binnebiyy ve iman-ı bilhaşir, hatta sair erkân-ı imaniye ile kâinatın vücudu arasında kat'i bir
Yükleniyor...